7 Oca 2012

Kendi Kanını Yalamak


Bir dostum yürek sızlatan bir kutup ayısı öyküsü göndermiş. Üretmeden hazır yiyen sömürgeci güçlerin ve onların yardakçısı zalim avcıların ne tuzaklar kurduğunu çok güzel anlatıyor. Belki de ülkemizde de benzer tuzaklar kuruluyordur.

Kutup ayılarını derileri için avlarlar ama onları avlamak o denli kolay değildir. Çok zeki hayvanlardır. Derilerinin altındaki 10 cm’lik yağ tabakası onların buzlu sularda donmasını engeller, hem de onları zırh gibi korur. Onun için küçük ateşli silahlarla onları öldürmek zordur. Büyük ve etkili silahlar da deriyi parçaladığı için deri işe yaramıyor. Derinin işe yaraması için anlındaki özel bir noktaya yakından ateş ederek öldürmek gerekiyormuş.


Kutup ayılarının koklama ve işitme duyuları çok güçlüymüş. İki metreden karın altındaki fok balığı kokusunu, otuz kilometreden de yaralı hayvanların kan kokusunu hissedebiliyormuş. En küçük bir sesi duyduklarında da yanlarına yaklaşmak çok zormuş.

Kan emicilerin uşakları bu akıllı ayıları avlamak için özel teknikler geliştirmişler. Bir baltanın ağzını ustura gibi keskin hale getirip baltayı yere sabitliyorlar. Baltanın ağzına da demiri iyice kaplayacak şekilde fok balığı kanı sürüp oradan uzaklaşıyorlar.

Kan kokusunu duyan ayı baltayı kolayca bulup yalamaya başlıyor. Yalarken farkında olmadan dilini baltanın keskin ucuna sürter. Hafif hafif kesilen dilinden sızan kanla baltayı yalaması daha da keyifli hale gelirmiş. Zavallı ayı, yaladıkça kanayan diliyle bir süre sonra kendinden geçer, hem zevk alır, hem de bitkin hale gelirmiş.
Zalim avcı uzakgörle ayıyı gözler, ayı bayılınca da yanına gider, elindeki silahla anlından vurarak öldürürmüş. Sonra da derisini yüzüp avlama işini tamamlarmış. Doğa anamızın bir parçası olan, kimseye zarar vermeyen bu ayıyı hileyle öldüren bu kan emiciler acaba insanlar için nasıl tuzak kuruyorlar.

Türkiye'nin sınır antlaşmalarını bile tanımayan dünyanın en sömürücü ülkesi ABD ve Mustafa Kemal’den ilk tokatı yiyen AB’nin sömürgeci güçleri sömürgeleri için büyük tehlike yaratan Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusalcı, Atatürkçü subaylarını, gazetecilerini, aydınlarını tasfiye etmek için yerli işbirlikçilerle beraber harekete geçti. Her türlü hileyi ve tuzağı hazırladılar.

Masum ve bilinçsiz Türk halkını da türlü hilelerle kandırarak kendi çıkarları doğrultusunda sözde demokrasi ayaklarıyla kullanıyorlar. Bir torba kömür, bir paket makarna ya da yeşil kartla aldatıp kendi kanlarını yalamaya mahkum ediyorlar.

Kahraman, yurtsever insanların telefonlarını yasa dışı dinleyip, iş yerlerini, evlerini gece karanlığında basıp Silivri tutuk evine götürüyorlar. Aradan üç yıldan fazla süre geçmesine karşın neyle suçlandıkları belli değil. Kimileri suçlarını bile öğrenemeden öldürüldü ya da ölümüne neden oldular.

Atatürk’ümüzün Bursa nutkunda belirtiği gibi yargıyı, kaleleri çeşitli hilelerle ele geçirdiler. TV kanallarını, gazeteleri ya satın aldılar ya da baskı ve korkutmayla kendi dümen sularına çevirdiler. Halkımız doğru haber alamıyor. Son günlerde halkına doğru haber vermek için didinen Ulusal Kanal ve Aydınlık gazetesine olan saldırılarını yoğunlaştırdılar.
Nasrettin Hoca’nın dediği gibi taşların bağlandığı, köpeklerin salıverildiği, daha da açıkçası namuslu, dürüst, yurtsever vatandaşların tutuklandığı, hırsız ve işbirlikçilerin başa tac edildiği günlerden geçiyoruz.
Ama korkunun ölüme yararı yoktur. Korkaklar her gün, cesurlar bir kez ölür. Silivri’deki onurluca tarih yazan kahramanlarımıza sahip çıkıp yardımcı olalım. Onlar bizim için, Atatürk Türkiyesi için, aydınlık günler için orada, çoluk ve çocuklarından ırakta yatıyorlar. Bilmeden kendi kanımızı yalamayalım. Gün bugündür.
“Ben Silivri’de yaşanan haksızlık ve hukuksuzlukları ‘eli kolu bağlı hüzünle’ seyrediyor olmanın utancını taşıyorum.” diyen yurtsever şair Metin Demirtaş’ın iki dizesiye sözlerimi sonlandırıyorum.

“Ey halk, ey sağır ve büyük okyanus. İşte yine yalnız ve yaralı oğulların. Duy çığlıklarını!”

Etem ORUÇ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder