26 Eyl 2011

Kaybetmekten mi korkuyorsun; kaybet. Düşmekten mi korkuyorsun; düş. Yaralanmaktan mı korkuyorsun; yaralan. Sonra iyileş. Yeniden kalk. Yeniden başla.Yeniden sev. Yeniden aşık ol. Bir daha mı düştün? Bir daha kalk. Er ya da geç, beklediğin gelecek. Er ya da geç aradığın seni bulacak. Ama sen bir kez yıldın mı, korktun mu, maskeni yüzüne geçirip kalkanlarını kuşandın mı, o zaman bitecek. Beklediğin her ne ise asla gelmeyecek - Aret Vartanyan

24 Eyl 2011

Rüzgar, ORION, Başarı...

Yelken'e başlayalı bir seneyi aştık. Tabiri caizse alaylı başladık, daha da alacak çok yolumuz var.

Bu zaman içerisinde edindiğim izlenimlere göre çevrem tarafından çok heves edilen ve cezp edici bir "hobi" olarak görülüyor, halbuki Yelken'in bir spor dalı olduğunu unutuyorlar, ciddi uğraş ve zaman harcamanız gereken bir "amatör" spor dalıdır. Sonra iş antrenmanlara ve yoğun programı görmeye gelince şöyle bir durup düşünüyorlar.

Öyle reklamlardaki gibi bir de 30 yaşlarınızda başlamışsanız, o zaman açığı kapatmanız oldukça zorlaşıyor.

Denizin üzerinde olmak her daim güzeldir, son yıllarda artan ilgiye rağmen,  ülkemizde bu spor dalının bugüne kadar gelişememesi üzücü, elbette Yelken'e gelene kadar daha bir çok konu var pekala. Fakat insanlar, o ilkokuldan beri bize söylenen 3 tarafımız denizlerle kaplının ne ulaşım anlamında, ne spor bakımından, ne de yaşam biçimi olarak hakkını veremiyorlar... tek bildiğimiz balıkların neslini tüketmeye çalışmak..

Şimdi bir başarı hikayesi yazısını bozmadan, konuyu dağıtmadan devam etmek isterim ki; takımımız ORION SAILING TEAM Mart ayından beri katıldığı yarışlarda şimdiden 2 yarış birinciliği bir de genel değerlendirme birinciliği ile 3 kez podyuma çıktı, bu belki de camia içinde bir takımın ilk senesi için ciddi başarıdır diye düşünüyorum, bu başarının mimarları da Vedat Çalık ve Tolga Köse'dir. Onlar aynı zamanda sadece ORION'u kurup sadece yarışmıyorlar, aynı zamanda bu spora gönüllerini koyup desteklerini de esirgemedirler; TEAM TURKUAZ ile ortak çalışmaları da bunun göstergesi oldu. Yaptıkları doğru transferleri de gözden kaçırmamak lazım, takıma tecrübeleri ile büyük katkı sağladığını düşündüğüm Onur Tok ve Gökhan Saruhan da takımımız için çok değerlidir.

Bundan sonra bende bu sayfada vakit buldukça, düz metin de olsa, yarışlarda yaşadığımız anları ve başımızdan geçen her türlü olayları yazmayı planlıyorum, umarım bunu icraata sürekli bir şekilde dökerim.


Bir Kız Kulesi Öyküsü

1827 yılında Almanya'nın Brandenburg kentinde Karl adında bir çocuk dünyaya gelir. 
Babası müzik öğretmeni olan Karl, aile içinde baş gösteren huzursuzluklardan dolayı bir Fransız yetimhanesine gönderilir. Daha sonra gemilerde miço olarak çalışır. Hamburg'tan kalkan bir gemiyle İstanbul'a giderken henüz 12 yaşındadır.

Gemi İstanbul'a geldiğinde denize atlayan Karl, Kız Kulesi'ne yüzerek kaçar. 

Kendisini kurtaran Kız Kulesi'nin bekçisine gemiye geri dönmek istemediğini söyler.
İki ülke arasında küçük bir politik sorun yaşanır. Ama Osmanlı sadrazamı Ali Paşa sorunu çözer ve Karl'ı korumasına alır. Karl Mehmet Ali adını alır. Mehmet Ali, Kırım, Bosna ve Karadağ savaşlarından sonra 2. Abdülhamit döneminde paşa unvanını alır. 
 
Mehmet Ali Paşa, 1878 yılında imzalanan Berlin Antlaşma'sında Osmanlı'yı temsil eden üç kişiden biri olur. Almanca, Fransızca, Yunanca, Farsça ve Arapça dillerinde şiirler yazan Mehmet Ali Paşa'nın dört kızı olur. Paşa'nın Leyla adındaki kızının da bir kızı olur; Celile. 
Celile bir erkek çocuk doğurur: Şair Nazım Hikmet! 

Görüldüğü gibi Karl'dan Nazım'a uzanan hikayenin gösterdiği gibi,  Kız Kulesi'nin her zaman hikayeleri vardır. Eğer Kız Kulesi Karl'ı kurtarmasaydı, Nazım olmayacaktı.