19 Ara 2009

başlıklı 1

KULLANILMIŞ OLMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ
ve
(Tokat’tan  inen Tokat!..)
            Geçmişte emekçi yoksul halk kesimleri yerine eylem yapmayı üstlerine vazife görenler; eylemsizlik haline geçtiklerinde bu kez de onlar için ‘düşünce’ üretmeyi kendilerine görev edindiler.  Hiç bir zaman kendileri olamayan bu kesimler, ne yerine hareket ettikleri ‘sınıf’ içinde bulunabildiler; ne de gerçek anlamda bir sınıfsal mücadelede yer alabilirler... Bu yapıdan gelenlerin Kürt ‘sürümü’  kanlı terör örgütü PKK’yı kurup bugünlere getirmiştir… PKK her ne kadar Kürt halkını temsil ettiğini iddia etse de gerçek böyle değildir. PKK’nın ‘siyasi’ kanadı gibi hareket etmekle övünen DTP’nin aldığı oylara bakarak Kürt halkının PKK’nın arkasında olduğunu söylemek de doğru bir analiz kabul edilemez. Buradaki desteğin biraz da 1982 Anayasasına verilen gibi ‘zoraki’ olduğunu unutmamak gerekir. Başka bir deyişle geçmişte Türk kesiminde  ismi öne çıkan devrimciler işçi sınıfını ne kadar temsil ediyorduysa, PKK de Kürt halkını o kadar temsil ediyor denebilir… Marksist bir ideoloji ile yola çıkıp Kürt milliyetçiliğine kadar gelen bu istikrarsız siyasal hareketin can çekişmekte olduğu da bir başka gerçek.
            Siyasetin Kürt aktörlerinin toplumsal gelişmelere yön verdiğine hiçbir zaman inanmamış biri olarak; son günlerde olup bitenleri alt alta yazdığımda dış güçlerin belirleyici olduğu bütün çıplaklığı ile ortaya çıkaktadır. Vaktiyle PKK’lıların barındığı dağlara uçaktan gıda maddesi atarak onları destekleyen ABD’nin bugün başka güçlere duyduğu ihtiyaç nedeniyle Kürtleri yüzüstü bırakması sürpriz değil.
1.) Görüldüğü gibi sonunda ABD yönetimi PKK’nın üst düzey yöneticilerini ‘uyuşturucu ticareti’  yapmakla suçlayıverdi. Örgütün bankalardaki paralarının dondurulabileceği işareti de verilerek; PKK’nın tasfiye edileceği dünya kamuoyuna bildirildi.  Bu karar Orta Doğu halkları için son derece önemlidir. Zira, bundan böyle kurulacak dengelerde PKK’nın hesaba katılmayacağı ortaya çıktı. ABD’nin bu kararına rağmen PKK’ya destek vermek çok kolay olmayacaktır... Kürtlerin burunlarından soluması biraz da bundan…
 2.) Bu arada hükümet Öcalan için İmralı’ya birkaç ‘arkadaş’ gönderdi. Apo gelenlerden hiç memnun değil. Öldürüleceği korkusuyla tedirgin, bunu avukatları aracılığı ile yandaşlarına iletti.  Öcalan ağabeyi aracılığı ile dışarıdaki yandaşlarına bir haber daha göndermiş...17 cm2 küçültülen koğuşu için ‘Türkiye’nin ateşe verilmesi’ emrini buyurmuş… Havai fişekler ve Molotof kokteyller ile şehirler Cehenneme çevrilmiş... Hükümet Apo’nun koğuşunun fotoğraflarını çekip basına dağıtarak PKK’ya; “bu nedenle etrafı dağıtman, başkanınızın rahatı yerinde’ mesajı vermek istemiş... Hükümet alttan alınca, Kürtler iyice şımarmış; şehirlerdeki eylemleri daha da tırmandırmışlar... Neymiş?.. Teröristle müzakere edilmezmiş?!.. Sen söyle sen işit!..
  3.)Tam da bu sırada Erdoğan yanında bir heyetle arkadaşı Obama’yı ziyarete gitmiş... Irak, “Ermeni Meseleleri” gibi alışılagelmiş konuların arasında, Afganistan’a ‘muharip asker gönderme’ konusu da masaya yatırılmış... Baş başa yapılan görüşmelerde ne kararlar alınmış, bilen yok!.. Bu ziyarette de alışılagelmiş Devlet geleneği bir tarafa itilip, görüşmelere dış işleri bakanları ile büyük elçiler alınmamış!.. Obama öyle istemişmiş!?..
 4.) Bu gelişmelere gelmeden önce Kuzey Irak’ta, ‘Bölgesel Kürt Yönetimi’ denetiminde olacak şekilde ordu kurulma hazırlıklarına başlanmış. Bundan böyle ‘PKK’dan bekleneni görevi’  bu ordunun  yapacak olması, Kandil’de terk edilmiş nişanlı  etkisi yaratmış!.. Doğal olarak Kürt’ü Kürt’e kırdırma hesabı da var bu projenin içinde!.. Duydukları acı panzerleri yakıp, dükkanları yağmalamakla geçecek gibi değil…
5.) Bugünlerde askıya alınan fakat bir türlü içi doldurulmamış bulunan “Kürt Açılımı” için muhalefetin  fiyasko’ değerlendirmesine en sonunda DTP de katıldı... Buna bir de partinin kapatılması eklenince ‘AKP-DTP ittifakı’ çatladı denebilir!..
6.) Birkaç ay önceki ‘açılım’ın tıkanması üzerine, DTP milletvekili Aysel Tuğluk’tan “ayrılığı tartışmaya başlarız” tehdidi geldi...  Buna milletvekili Emine Ayna’nın ‘taban bizden dağa çıkmamızı istiyor’ söylemi de eklenince; gidişat belli oldu… ‘Havlu atmadan önce, son birkaç aparkat ile maçın skorunu değiştirebilir mi?’ sorusuna  parti içinden yanıt gelmedi... DTP bir parti mi yoksa,  PKK’nın ‘Basın Bürosu’ mu belli değil.  DTP’liler milletin vekili mi, yoksa PKK militanı mı orası da öyle!..  B:u daha ne kadar devam edebilir, bekleyip göreceğiz…
7.) Tam da bu gelişmeler üstüne DTP’nin kapatılma davası tuz biber ekti… Mahkeme üyelerinin tartıştığı 141 kanıt var dava dosyasının içinde...  DTP kapatılmasına rağmen, ha bire yeni kanıtlar  üretiyor…
 8.) Tokat’ta devriye görevini yapan Jandarma birliğine hain pusu!.. 7 er şehit ve Türkiye yine ayakta... Öte yandan,  PKK taraftarları karakollara saldırmaya devam ediyor!..
9.) Alelacele yapılan yorumlar pusudan daha etkili bu günlerde... Yorumlardan en dikkat çekeni: 1993’te Bingöl’de pusuya düşürülen 33 eri şehit edenlerin PKK değil de ‘Ergenekon Örgütü’ içinde yuvalanan ve bu kirli savaştan nemalananlar olduğu’ iddiası... Bu yorumu öne çıkartan kamuoyunda ‘yandaş medya’ olarak bilinen basın kuruluşları.  Başlarında Fetullah Gülen hoca efendinin borazanları var... Böylece gündemin başına  Ergenekon Davası’ oturtularak ‘fikir jimnastiği’ yapmanın bile önünü kesmek istiyor hoca efendi. Hoca efendi sadece kendi vaazlarının dinlenmesini dayatıyor ulusa... İkinci yorumun sahipleri biraz daha temkinli... “İyice köşeye sıkışan PKK için böyle bir eylem hayat öpücüğü kadar önemlidir” diyenler var aralarında... Çözülmeye başlayan dağdaki kadrolarına moral vererek, onları bir süre daha örgüt disiplini altında tutabilirler... Bu eylem ‘metropollerdeki’ eylemlerde ön saflarda yer alan çocukları da cesaretlendirebilir. Bununla birlikte, hükümete “açılım konusunda yapacağını bir an önce yap, aksi halde şehirlerde havai fişekler yerine gerçek fişekler geçebilir!“ tehdidini de yapıyorlar...
            Bence de PKK son kozlarını oynuyor. Aysel Hanım’ın “ayrılığı tartışmaya başlarız” tehdidi ile Emine Hanımın “taban dağa çıkmamızı istiyor” söyleminin DTP içinde de ciddiye alınmamış olması bu fikre güç katıyor... Bir başka değerlendirmeye göre, pusuyu kuran PKK bu eylemle aynı zamanda muhalefete de ‘göz dağı’ verme hesabı içinde. Açılıma karşı koymakla başlayan bu olaylardan, en sonunda AKP ile birlikte muhalefeti sorumlu ilan edebileceklerini mesajı da veriliyor... Akıllarınca ”CHP ile MHP açılıma karşı çıkmasa bu olayların hiç biri olmayacaktı!” demeye getiriyorlar!..
            Ağzını her açan Türk ve Kürtleri birbirine düşürmek isteyenler var; onların oyununa gelmeyelim; bu oyunu bozalım! diyor. Partili Kürtler bu son olayı “provokasyon” olarak değerlendirmekle ters köşeye yattılar!.. Belli ki DTP yönetimi PKK’dan korkuyor belli…  -35 bin insanın ölümünden sorumlu bir örgütten korkulmaz mı? Doğrusunu söylemek gerekirse, ben de korkuyorum onlardan!- PKK’dan icazet almadan yorum  yapmak cesaret işi!..  Bu kesin!.. ‘Provokasyon’ şeklindeki tespitlerine sahip çıkamıyorlar DTP’liler, bunun başka bir nedeni olabilir mi?... PKK eylemi kısa süre içinde üstlenmeseydi DTP: “Bu eylemi PKK yapmadı, ayrıca biz şiddet eylemlerini benimsemiyoruz;  bu tür eylemleri “Ergenekon” gibi örgütler veya Türkiye düşmanı Devletlerin gizli servisleri yaptırıyor; iç savaş çıkartmaktır amaçları; aman bu oyuna gelmeyelim!” söylemine hazırlanıyordu... Şimdi ağızlarını neden bıçak açmıyor?.. Partinin kapatılması PKK’yı kınamak için bir engel değil!..
            Bu noktada aklıma Can Yücel’in ‘Menapoz’ adlı şiirindeki(*)gençler kendinize mukayyet olun!; kime saldıracağı belli olmaz haaa; adetten kesilmiş kibar o...punun” sözleri geldi... Bana dünyada bir tek topluluk gösterebilir misiniz, Amerika’nın yardımı sayesinde özgürlüğüne kavuşmuş ve bağımsız bir Devlet kurmuş olsun?..
            BOP uzun vadeli bir projedir. Bu projenin genel stratejisi içinde, kısa vadede Kürtleri destekleyip Türkleri zayıflatmak; sonra Türkleri destekleyip Kürtleri zayıflatmak taktikleri bulabilir. Zira sonuçta iki taraf da zayıflamış ve ABD’ye daha da bağımlı hale gelmiş olacaktır. Türklerle Kürtleri barış içinde ‘bir arada yaşayabilir halde tutmanın koşullarını ortadan kaldırmak’ da ABD’nin çıkarları ile bire bir örtüşür. Çünkü, birbirine düşman hale gelen halklar kendi güvenlikleri nedeniyle ABD’ye daha çok yaklaşma ihtiyacı içine girmek zorunda kalacaktır. Bu durumda bağımlılık daha da pekişip artacaktır
            Sonuçlara bakarak sebepleri tahmin etmek her zaman geçerli olmamakla birlikte bazen düşünce ufkunu açabilir... “Dağa çıkarız” , “ayrılığı tartışırız” söylemleri aklı başında kişilere ait olamaz. Anayasa Mahkemesi’nde oturup 141 delilin tartışılması bile gereksiz. Bir siyasi parti yöneticilerinin bu sözleri söylemiş olması başlı başına o partinin kapatılması için yeterlidir.  Buna karşılık “parti kapatmak çözüm değildir “ söylemi ise, doğru ve savunulacak bir görüş değildir. Avrupa ülkelerinde nasıl ki faşist partilerin kurulması yasak ve faşizmi savunanlar kapatılıyorsa, aynı şekilde terörü ve teröristi savunan ve onlarla ilişki içinde bulunan partilerin de çoğulcu parlamenter sistem içinde yeri olamaz. Örnekleri o çok imrendiğiniz Avrupa’da bile var... Bununla birlikte bir hukuk Devleti “dağa çıkarız” tehdidine boyun eğemez ve bu tür söylemlere karşı hiçbir şekilde taviz veremez. Aksi halde terör bir çözüm yolu, bir yöntem olarak benimsenir!..
            6162’si güvenlik kuvveti olmak üzere 35 binden fazla insanın ölümünden sorumlu olan terör örgütü liderinin, cezaevindeki odasının havalandırmasının yeterli olmadığı için yaşam koşullarının ağırlaştırıldığını söyleyip; sokaklara döktüğü Kürtlerin masum vatandaşların yaşam hakkını tehlikeye atmaları ve kimi zaman da -Serap gibi- yaşam haklarına son vermeleri karşısında, bir hükümet ‘savunma durumunda’ bırakılmaz...  PKK’lıların haksız bir taleple haksız eylemler içinde olduğunu halka kanıtlamak için Öcalan’ın bulunduğu koğuşun fotoğraflarının basına dağıtılması, Devletin aciz bırakıldığının en çarpıcı kanıtıdır. Bu durum ‘açılım’a bağlı olarak açıklanamaz... Kürtler daha önceki ‘dil ve kültürel haklar’ gibi dinlenebilir taleplerini Abdullah Öcalan’ın, şimdilik ‘ev hapsi’ ile başlayıp serbest bırakılmasına kadar götürmüşlerdir.(**) Abdullah Öcalan’ın eve çıkartılması halinde cezaevlerinde bir tek suçluyu tutmak bile Devletin terör örgütü karşısında yenilgiyi kabul etmesi demektir. DTP İl binasında toplanan fakat ondan bağımsız bir yapı gibi gösterilmeye çalışılan ‘Demokratik Toplum Kongresi’ Türkiye Cumhuriyetine ‘teslim olmayı’  teklif edecek kadar şaşırmış olmalarına şaşmamak gerekir. Kürtler bu aşama gerçek muhatabının Obama olduğunu da biliyorlar... Bugüne kadar insafsızca kullanılıp, sonunda bir köşeye atılmış olmanın rahatsızlığı başka bir şekilde dışa vurulamaz... Ne var ki, Kürtlerin ABD’ye karşı bir yaptırımı da söz konusu olamaz… Bu noktada ‘yenilginin  çocukları öne sürüp havai fişekler patlatarak  siyasi zafere’  çevrilebileceğini düşünmek hayal sınırlarını zorlamaktan başka bir şey değildir!..
            Hükümet kanadından bir Allah’ın kulu çıkıp da “Emine hanım, ‘dağa çıkarız’, Aysel hanım ‘ayrılmayı tartışırız’ diyerek ağzınızdaki baklayı çıkardılar!” diyemiyor… Diyelim bu hanımları ateşi yükseldi, hükümetin suskunluğu niyedir anlamak mümkün değil… Muhalefetten çok ağır bir suçlama var: ”Hükümet Öcalan’a yeniden yargılanma yolunu açacak bir yasa değişiklikler peşinde!..” Hükümetten cevap yok; tasarı geri çekiliyor!.. Taraflar birbirini hainlikle suçluyor… Neyse ki bu dönemde, ‘vatan ihanet’ suç olmaktan çıkartıldı(***) da, ortalık birbirine girmiyor…
            Kabul etmek gerekir ki, iktidarın “Kürt Açılımı” ile başlattığı sürece en etkili tokat, Tokat’tan geldi. Devletin tepesi eylemin ‘zamanlamasına’ dikkat çekerek şüpheleri ‘karanlık odaklar’ üzerine yönlendirme çabası içinde. Başbakan ve yakın çalışma arkadaşları “provokasyon” tespiti yaparak, aynı değirmene su taşımayı sürdürmekle ne elde edebilirler göreceğiz. Hükümetin elindeki istihbarat organlarının değerlendirmesinin Başbakan’ınkinden farklı olup olmadığı da belli değil. Yandaş basın olayı “Ergenekon Davası” ile ilişkilendirebilmek için üstünü başını parçalıyor. PKK’nın eylemi üstlenmesi üzerine ezberi bozulan bozulana...  Moraller desen onlar da aynı...
            PKK eylemini üstlenmeseydi, kim bilir daha ne teoriler üretilecekti. Teori üretmek için “uzman” olmak şart değil. Dilerseniz ‘düşüncesiz kuruluşları’ tarafından bizim düşüncesiz olanlarımız için üretilen (!) teorilerin birkaç tanesini dinleyelim:
            Birinci Teori: Bu eylemi ’kan akmasından’ ve ‘anaların ağlamasından’ beslenen ve bir kısmı halen TSK içinde yuvalanmış olduğu iddia edilen ‘Ergenekon’ artığı hainler yapmıştır, amaçları: ‘Kürt Açılımı’nın başarıya ulaşmasını engellemeye çalışmaktır”.  Eylemin zamanlamasına  bakar mısınız!?..
            İkinci Teori: Bu eylemi PKK’ya ‘yarı bağımlı’  olarak faaliyet gösterecek olan fakat, ondan bağımsız olarak ‘Dersim Eyaletinde’ kurulmuş bulunan, yeni bir ‘birim’(!)  gerçekleştirmiştir…  Birim’ geçmişte Alevilere karşı yapılan ‘soykırım’ın intikamını da aldığı bu eylemle ismini duyurmuştur. Nihai hedefi: ‘Dersim Özerk Devletini’ kurmak olan bu örgüt, ülkenin iç savaş sonunda parçalanması halinde bir ‘Devlet’ kurmak fırsatını kaçırmak niyetinde değildir... ‘Soykırımcı’ kafası işte!..
            Üçüncü Teori: Tokat’taki devriye görevi yapan askerlere hain pusunun kurulmasını CHP ile MHP birlikte planlamışlardır!.. ‘Kürt Açılımı’ süresindeki tespitlerinin ne kadar doğru ve yerinde olduğuna kanıt hazırlayıp, oy yüzdelerini artırmak düşüncesiyle bu eylemi  taşeron’ bir örgüte ihale ettirmek suretiyle yaptırmışlardır!.. Bayağı taraftar bulur bu teori…
            Dördüncü Teori: Bu eylemi planlayarak, kendi ‘Derin Devletleri’ eliyle uygulamaya koyan bizzat AKP iktidarının kendisidir. Böyle bir eylemi yapmaya iktidar zaten muktedirdir. Amacı: Bir kez daha ‘anaları ağlatmak’ ve  ‘Kürt Açılımı’nın hayati önemine vurgu yaparak gündemin arka sıralarına düşmesini engellemektir. Böylece açılım karşıtı politikalar izleyen CHP ve MHP hakkında ‘kim bilir kime hizmet etmektedirler!’ kuşkusunu yaratıp milletin aklını çelmektir.
            Beşinci Teori: Tokat’taki eylem; uzun süredir sesi soluğu çıkmayan DHKP-C ve TİKKO gibi komünist örgütlerin, PKK’nın tasfiye süreci fırsatını değerlendirerek; ses getiren eylemlerle yeni yaşam alanları ve militan kaynakları yaratmak amacı ve  toparlanmak  umudu ile giriştikleri bir eylemdir.
            Altıncı Teori: Yabancı gizli servislerin organize ettikleri, amacı ancak uzun vade içinde anlaşılabilecek çok boyutlu ve karmaşık bir eylemdir. Bir anlamda alın yazısı gibi bir şeydir!..
            Yedinci Teori: Bu eylem, kökleri tek parti dönemine kadar uzanan ‘malum CHP zihniyetinin’ ortaya koyduğu bir katliamdır!.. Bugünkü sorumlusu da Deniz Baykal’dır. Bunun için akla yatkın bir sebep göstermeye ise ihtiyaç yoktur. Zira hiçbir neden göstermeden bu fikri benimseyecek, kafaları kirada olan insan sayısı milyonlarla ifade edilebilecek kadar çoğalmıştır. Bu seçeneği Mustafa Kemal ve arkadaşlarına kadar uzatmakta fayda bile mülahaza edilmektedir. Vaktiyle İngiliz veya Amerikan ‘mandası’ olmayı teklif edenlerin aklına uyulsaydı, bugünleri yaşamayacağımıza da bu teori içinde vurgu yapılabilecektir…
            Sekizinci Teori: Son ve zayıf bir ihtimal(!) da olsa eylemi PKK’nın yaptığı söylenebilir!.. Bu teori için de akla yatkın bir sebep göstermeye gerek yoktur. Yine pek çok Kürt vatandaşımız, PKK’nın her eyleminde bir ‘hikmet’ aramak kararındadır. İmralı’dan gelen talimat da bu yöndedir. Olmazsa en kısa zamanda Kandil bir sebep daha gösterecektir. Bu sebebe kafası basmayan Kürtler için akla yatkın başka bir sebep İmralı’dan söylenecektir. Bu nedenle Kürtlerin beklemede kalması gerekmektedir!..
            Görüldüğü gibi 72 milyonun ihtiyacını kapsayacak şekilde teori üretilmek mümkündür(!) Dileyene bu teoriler içinden dilediği kadarı maliyet fiyatları üzerinden verilecektir. Yalnız üç ve yedi numaralı olan teoriler grip virüsü gibi bulaşıcıdır; bu nedenle onun dağıtımı ücretsiz yapılacaktır. Hatta bu teorileri benimseyip alacak olanlara ‘promosyon’ olarak kurultay delegeliği de verilecektir. Asıl sorun bu teorilerin aynı zaman dilimi içinde seslendirilmesinin nasıl etki yapacağındadır. Bunu görmek için birkaç gün evimize bir ‘dönek terör uzmanı’  misafir etmek yeterlidir. Davetiye gönderilmesi de şart değildir; onlar ana haber bültenlerinden başlayarak yatana kadar pek çok kez bize sesleneceklerdir. “Hangi kanalda?” diye sormayın, dilediğiniz kanalı açabilirsiniz!...
            Beyler!.. Aklınızı başınıza toplayın…
            Bu katliamın failleri bellidir!... PKK’lılar bu eylemi Abdullah Öcalan’ın cezaevindeki yaşam koşullarının kötüleştirilmesine misilleme olarak yaptıklarını açıkladılar. Artık bu  olayın neden ve kim tarafından yapıldığını anlamak için uzmanların konuşmalarını beklemeyin!..
            Çok rica ederim, çok rica ederim...
            Av. Cemil Can

1 yorum:

  1. Avukat abinin beynine sağlık, kalemine sağlık, eline sağlık... Altına imzamı atarım!

    YanıtlaSil