30 Eyl 2009

Benim Sofram Bu - VI -

"BU MİLLETİN EFENDİSİ KİMDİR? TÜRK KÖYLÜSÜDÜR"
.
Bir defa, Atatürk son derece demokrattı. Herkesin diktatör demesine rağmen Atatürk sonsuz demokrattı.

Bir gece beraber oturuyorduk. Yanımızda Siirt mebusu Mahmut, Ruşen Eşref bir de Soysallı vardı. Atatürk ertesi gün [1 Mart 1923] Büyük Millet Meclisinde okuyacağı nutku hazırlıyordu. Mahmut'la Ruşen eşref not tutuyorlardı. Atatürk ara sıra bana da "Ne dersin?" diye soruyordu. Ben ne diyebilirdim? Hiç!... Sonra Atatürk bana döndü, dedi ki:

28 Eyl 2009

Öz Güven

Bu aralar yabancı pop müzikten epey uzak kalmışım.. artık Power' da dinle(ye)miyorum.. bir Blue-Jean yeterdi zamanında.. gündemi de takip edemiyoruz haliyle.. internet kirliliği sebebi olabilir..

* * *

dün VH1 izlerken tanıştım kendisi ile Beth Ditto; tek kelimeyle tez konusu.. öz güvenin "ağa babası"
The Gossip grubunun solistiymiş kendisi Heavy Cross şarkısı iddialı.. albümünü henüz dinlemedim.. fenomen olmuş, haberimiz yok..

bu da 2 sene önce New Musical Express dergisine verdiği poz... reklam mı?, kaçık mı?

25 Eyl 2009

Avustralya Mars Oldu...

Geçtiğimiz günlerde Avustralya'nın en büyük kenti Sydney, çölden rüzgarların taşıdığı kırmızı tozlarla birlikte adeta kızıl gezegen havasına bürünmüş.. hayat felç olmuş fakat fotoğraf tutukunları için de enfes kareler ortaya çıkmış..
 

Roy Vedas - Fragment Of Life


something has observed me and my baby
taking what i got, it's leaving me back

The Paraty House

İnternette mimari ve iç mimari ile alakalı siteleri gezmekten keyif alırım, bir tanesini sizle paylaşmak istedim;

Paraty, São Paulo ile Rio de Janeiro arasında.. 17. yy da kurulumuş eski bir koloni şehri..
Brezilya'lı mimar Marci Kogan 'ın imzasını taşıyan Paraty'deki bu evi, bu mimariyi gördükten sonra tüm hayallerimi yeniden inşa etmek ihtiyacı duydum.. Umut Bozoğlu da, belki bu resimlerden bir ilham alıp "Brezilya" konulu yazısını tamamlar da bize gönderir..



24 Eyl 2009

Bu Tekirdağ Rakısı...



Bunu içersen; Tekel Fabrikası kazanır, Tekel Bayiileri kazanır, meyhaneler kazanır, peynirciler kazanır, mezeciler kazanır, balıkçılar kazanır, anason üreticisi çiftçiler kazanır, şişe üreticisi kazanır, nakliyeci kazanır, taksiciler kazanır...

İçtikten sonra kaza yaparsan; kaportacı kazanır, tamirci kazanır, hastaneler kazanır, doktorlar kazanır, Kaza yapıp ölürsen; mezarcılar kazanır, tabutçular kazanır, imamlar kazanır, lokmacılar kazanır.. bunu içersen cep telefonu operatörleri kazanır, büfeci kazanır, çiçekçiler kazanır, beyaz eşyacılar kazanır, mobilyacılar kazanır, avukatlar kazanır..

Velhasıl tüm Türkiye kazanır.
Krizin etkisi yok olur gider...
.

23 Eyl 2009

Eski İstanbul

National Geographicte eski İstanbul'un renklendirilmiş ve siyah beyaz fotoğrafları vardı.İlginç olanlarını seçtim sizinle paylaşmak istedim.


Kundura Sokağı

Haliç sahihinde hamallar

Haliç

Alfabenin ilk çıktığı zamanlar

Çok uzak değil yakın çocukluğumuzda sokakta ayı oynatmalar

18 Eyl 2009

Benim Sofram Bu - V - Bölüm 2


"BEN DE İÇERİM, FAKAT SENİN GİBİ İZMİR YOLCULUĞU YAPMAM"

bölüm1 . . . (devamı)

İzmir yolculuğu

Dolup boşalan kadehlerden sonra ne olduysa olmuş... Gözlerimi açtığım zaman kendimi Atatürk'ün sofrasında değil, aynı vapurun kamarasında buldum. Kendimi toplayıp yukarıya çıktığım zaman bir de ne göreyim ki vapur alabildiğine gidiyor, karşıda Kadifekale'siyle İzmir bir silüet halinde...

17 Eyl 2009

Michael Jackson-This Is It ...Krala Bu Yakışırdı


Efsanevi Yıldızın Son Provalarını ve Kamera Arkası Çekimlerini İçeren ve 28 Ekim'den İtibaren Tüm Dünyada Vizyona Girecek Olan Film Türkiye'de 29 Ekim, Perşembe Günü Vizyona Girecek.Michael Jackson's THIS IS IT, Jackson'ın hayranlarına ve tüm dünyada onun müziğini sevenlere, bu yaz Londra'da O2 Arena'da başlaması planlanmış ve tüm biletleri de satılmış olan konserlerinin, olağanüstü prova ve kamera arkası görüntülerini izleme fırsatı sunacak.Film, Nisan-Haziran 2009 döneminde çekilen görüntülerden, Michael Jackson'ın yakınlarının tam desteği ile yapılıyor. Yüz saati aşkın kamera arkası çekimlerinden, Jackson'ın birçok şarkısının, hazırlanmakta olduğu şovu için prova ederkenki görüntüleri filmde yer alıyor. Film izleyicilerine Jackson'ı daha önce hiç görmedikleri bir şekilde görebilme ayrıcalığını sunuyor.Michael Jackson's THIS IS IT, ana hatları ile şarkıcı, danscı, film yapımcısı, yaratıcı ve büyük bir sanatçı olan Michael Jackson'ın son şovunu yaratma sürecini konu alıyor. Michael Jackson'ın hem yaratıcı ortağı, hem de sahne şovunun yönetmeni Kenny Ortega, Randy Phillips ve Paul Gongaware ile birlikte yapımcısı olduğu bu filmin yönetmenliğini de üstleniyor. Filmin yönetici yapımcıları John Branca ve John McClain. Filmin vizyonda kalması planlanan iki haftalık limitli sure için billet satışları 27 Eylül tarihinden itibaren başlayacak.Michael Jackson's THIS IS IT, Türkiye'de 29 Ekim, Perşembe günü vizyona girecek.Kralada bu yakışırdı dedim gerçekten çok yakışmış heyecanla bekliyorum.

Cem Gariboğlu Teslim Oldu...



Günler geçti,aylar geçti ve en sonunda yakalandı.Aslında yakalanmadı teslim oldu. Ağzından çıkan ilk söz "pişmanım" olmuş. Bakalım bundan sonra ne olacak. Kimler bu kadar zaman kaçmasında yardımcı oldu?  Böyle bir vahşeti ne için yaptı? ve birçok daha soru. Münevver'in babasıda bir nebze olsun rahatlamıştır adam resmen 6 ayda çöktü yaşlandı. Umarım en ağır cezayı alır C.G.

16 Eyl 2009

Nietzsche Ağladığında...

... "Hiçkimsenin bir şeyi sırf başka birisi için yapmadığını göreceksiniz. İnsanın bütün eylemler kendisine yöneliktir, bütün hizmetleri kendine hizmettir, bütün sevgisi kendini sevmesindendir." ...

"Nietzsche Ağladığında..." 
IRVIN D. YALOM 
sf. 137

14 Eyl 2009

Benim Sofram Bu - V - Bölüm 1


 Ercümend Ekrem Talu
"BEN DE İÇERİM, FAKAT SENİN GİBİ İZMİR YOLCULUĞU YAPMAM"


Matbuat Umum Müdürü (Basın Genel Müdürü) bulunduğum zamana ait bir hatıram:

Dolmabahçe Sarayı'ndan Vapura...

Kaçıncı yıl dönümü olduğunu şimdi pek hatırlamıyorum ama, o gün, İş Bankasının kuruluş yıl dönümlerinden biri kutlanıyordu. İstanbul - İzmir seferini yapmakta olan vapurlardan biri, İş Bankası tarafından tutulmuş ve gece Boğaz'da yapılacak gezintiye tahsis olunmuştu. Vapur, Dolmabahçe Sarayı önünde demirlemiş, davetliler birer birer vapura gelmeye başlamışardı. Ben de o gün İstanbulda'ydım ve Atatürk'ün de şeref vereceği bu vapur gezintisine, bizzat Atatürk tarafından davet edilmiş bulunmaktaydım.

MI?

Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz
mı?

Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz
mı?

Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz
mı?

Hırsızlık; para, mal mı çalmaktır?
Saadet çalmak, hırsızlık olamaz
mı?

Solması için gülü dalından mı koparmalı?
Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz
mı?

Öldürmek için silah, hançer mi olmalı?
Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz
mı?


Victor Hugo

13 Eyl 2009

Tur-fect !

  EuroBasket 2009 Polonya 
" Türkiye - İspanya maçı " Ömer Aşık'ın son saniyelerde ki bloğu.
 .
Maç sonrası Gasol kardeşler arasında geçen diyalog şöyle olsa gerek; "o son blok bizi bozdu be abi" Dış basın bizim iyi oynadığımızın farkına varmış.. (işte resmi site) futbolda ciddi rakiplerle karşılaşmamamıza rağmen ve son dakika mucizeleriyle bir dünya ve avrupa üçüncülüğü kazanmış bir millet olarak.. neden baskette bir altın almayalım..

12 Eyl 2009

"12 Eylül 1980" Konserinin 29. Yılı

29 yıl olmuş.. konser hala devam ediyor mu(?)

hiç başlamasa n'olurdu acaba (?)

Artık sponsorun Amerika olduğu aşikar.. muhtemelen o zaman bahsi geçtiğinde komplo teorisi denilip kapatılmıştı açılan sayısız tartışmalarda..

ne de olsa % 92 katılım gösterilmişti..

bir ara "cover" yapıp alt grupla koydular tekrar sahneye.. onu biliyoruz da.. bi bis yaparlar mı?

daha uzun yıllar tartışılır gerekliliği..

 sen onu bırakta bana şunu söyle;

sağcı mısın solcu mu..?

10 Eyl 2009

Vatandaş Olmak


Zor meslektir T.C. vatandaşı olmak. Zanaattır, çoğu zaman sanat’a kayar. Tüm gün mesaisidir, insanı yorar. Bilgi gerektirir, beceri zamanla kendiliğinden gelir. Sabır ister, nefes ister, güç ister.
.
Doktor olmaktır vatandaş olmak. Hayatta kalmak için doktorumsu bilgi gerekir. Zor iştir hastanelerde kendine bakmak, ilacını almak. Sağlık için, hem doktor, hem hemşire hem de hastabakıcı olmalı vatandaş.
.
Aynı zamanda ekonomi profesörüdür vatandaş. Krizler vız gelir, bağışıklık kazanır bünye, bir süre sonra teğet geçer olur. Pariteyi bilir, emtia borsalarını bilir. Faiz hesaplamasını kafasından yapar.
.
Hem jeologdur hem de müteahhittir vatandaş. Deprem ile yaşar. Richter’i sollar, fay hattında dans eder. Öncüsünü bilir, artçısını bilir.
.
Meteoroloji mühendisidir ama; Kar yağar, yoluna bakar. Yağmur yağar, kovayla dışarıya su atar.
.
.
Psikologdur, hem kendisinin hem de çevresinin akıl sağlığına mukayyet olmalıdır.
.
Avukattır, hakkını aramalıdır.
.
Çilingirdir, her kapıyı açmalıdır.
.
.
-Fotoğraf, Ara Güler

90'lar Vol:2

Bazen cep telefonu büyük geliyor cebimizde taşımaya. Bunları böyle takıp gezerdik :)
Hügo lülülülü hadi bas beşe bas beşe diye diye dilimde tüy bitti. Efsane olay telefon bağlantısında çocuğun Hügo'nun a.k. demesiydi :)
Fazla su koydumu çürür. Benim çim adam 3 ay dayanmıştı valla.

Neden biriktirdik bilmem ama?  1 poşet vardı onu bilirim :)
Gecelerin programı :) kırmızı noktalı Show Tv. Çin Çin :)

Dilini pile deydirmek nedir ? neden yapılır ? bilmem küçüktük yapıyorduk.

a: Bak bakıyım çekiyormu star?
b: az sola kaydır biraz kumlu
a: hay ben bu antenin
Pazar sabahının vazgeçilmezi.DVD'sini aldım geçen hayal kırıklığı nasıl seyretmişim o kadar zaman :)

Çizgi filmlerden önce gördüğümüz ekran ya da gece yatmadan İstiklal Marşı ve hadi yatağa simgesiydi benim için.

90'larda Spor
90'larda Kayıp Giden Pop Yıldızlar VOL :1 
 .

9 Eyl 2009

Bu Gerçekten Son Dakika!! İstanbulda Yağmur!


Ben artık gerçekten çok sıkıldım bu belediyeden.
Ne biçim bir şehirdir bir tane planlaması olmaz mı bu şehirin?
Herşey mi derme çatma? Ufacık bir afette herşey karman çorman mı olmak zorunda? Ne oldu 4 saat yağmur yağdı, ee ne olmuş adam yurt dışında sırf yağmurun altında yaşıyor bişey olmuyor.
Nerede muhteşem çalışan belediyemiz? Bu mu "muhteşem" belediye değil mi her üst geçidin üstüne 1245 tane otopark yaptık ,963 tane kavşak yaptık, onu bunu yaptık diye yazan,ee yaptınız da ne oldu ?

8 Eyl 2009

Son Dakika!


Başlık merak uyandırdı değil mi? Geçin efendim, önemli değil. Hatta isterseniz hiç okumayın, gerçekten önemli bir şey değil. Aşağıda yazacaklarım sadece bu paragrafın ve başlığın önemsizliğine bir gönderme.


Bir haber kanalını, herhangi bir saatte, yarım saatliğine dikkatli bir şekilde izleyin. Sayın bakalım kaç tane flaş patlıyor. Kırmızı ya da sarı, en göz alıcı şekilde, büyük puntolarla. Son Dakika! Son Durum!

Ne oluyoruz? Bir durun. Gün bitmiş, evimize çekilmişiz. DİNLENİYORUZ! 5 dakikada bir ekran parlıyor. O buna şunu demiş. Şu bununla toplanmış. Orada bu olmuş, 1 kişi ölmüş. Tamam haberdir bunlar, ama yarını bekleyemeyecek haberler midir? Haber bültenini bekleyemeyecek kadar mı önemlidir? Olmazsa olmaz, hemen öğrenmemiz gereken o son dakika haberlerinin kaçının ertesi günde izi kalır? 2 gün sonra kim hatırlar? Kaç tanesi gerçekten flaş gelişmedir?

Önemli midir bu son dakika haberleri, yoksa dikkatleri üzerine çeken haber kanalını mı önemli yaparlar? Bir koşturmadır gidiyor, bu koşturmanın temposunu medya belirliyor. Neye, ne önemi vereceğimiz bilinmezliğinde, reyting güdüsü ülke gündemini belirliyor. Nefes almadan, anlamadan tartışmalar başlıyor. Olması gereken gerçek gündemimiz ve huzurumuz yaratılan bu bilgi çöplüğü içerisinde kaybolup gidiyor.

Cidden, dinleniyor muyuz?

Aroma Lisa

Sidney’de 12. si yapılan Aroma Festivalinde 3,604 bardak kahve kullanılarak hazırlanan dev portre süt ile verilen renk ile tepeden bakıldığında gerçeğini aratmıyor. Hazırlanma aşamasında çekilmiş Stop-motion video aşağıdadır.
.

Ramazan Karikatürleri...

Merhaba arkadaşlar... Uzun bir aradan sonra yazılarımla tekrar aranızda olacağım. Şimdilik çıtır çerez niyetine internette rastladığım ramazan karikatürleriyle idare edin. En kısa zamanda görüşmek üzere...



7 Eyl 2009

Shock Doctrine

Seyrettikten sonra Türkiye'nin şok terapsini düşünelim. Çok da düşünmeye gerek kalmıyo gerçi :)

Türkiye'de bile görmedik:)


Ortadaki Riijkard hemen sağındaki Barcelona başkanı La Porta...
Resmi görünce biraz kitlendim... Manzara biraz tuhafıma gitti başkan ile teknik direktör arasındaki ilişki argo tabirle enseye şaplak oraya buraya parmak şekline bürünmüş şampiyonlar ligi finali sonrası:)
Türkiye'de olsa başkan yerin dibine sokulurdu...
Burası İspanya ve bahsettiğimiz kulüp Barcelona:)
Ama genede bu fotoğraf bana biraz abartı geldi...
Gereksiz bir laubalilik:)
Biz daha Türkiye'de bu tarz manzara görmedik....

6 Eylül

6 Eyl 2009

Benim Sofram Bu - IV -


ATATÜRK MAZİDEN HOŞLANMAZ BİR ADAM DEĞİLDİ

Sizce Atatürk'ün lider, inkilapçı olarak ve ilmin inkişafı (geliştirmesi) hususundaki rolü nedir?

Çok büyüktür. Bir defa, öz Türkçeyi ortaya atması büyük bir harekettir. Çünkü, bizi bu suretle benliğimize getirdi. Yarı Arap, yarı Farsça, yarı Frenkçe bir dille bir millet, millet olamaz. Tarihe bakınız; dilini kaybetmiş hangi millet "Ben, varım!" diyebilmiştir.

Sonra, Latin harflerinin ortaya atılması en büyük bir eserdir. Bugünle yarının, geçmişin kötülükleriyle arkasını kırıp attı ve ileriyi gösterdi.

Şunu da ilave edeyim ki, Atatürk maziden hoşlanmaz bir adam değildi. Mesela: Cengiz'i, Aksak Timur'u, Yıldırım'ı, Fatih'i çok metheder ve sofrasına ekser (çok defa) bunlardan bahsederdi. Yıldırım için bir defa şunu söylediğini hatırlıyorum:

- Bir gün ressamlar kahramanlık simasını kaybederlerse Yıldırım'ı alsınlar yapıversinler.

Aksak Timur'u da çok akıllı bulurdu ve bir gün şunu da dediğini hatırlıyorum:

- Ben, dedi. Timur zamanında olsaydım, onun yaptığını yapabilir miydim; onu söyleyemem, fakat o benim zamanımda olsaydı, belki daha fazlasını yapabilirdi.

Mahmut Esat Bozkurt

  • Aziz Ozan, "Atatürk Demokrat İdi, O; Asla Diktatör Değildi", Tan Gazetesi, Sekizinci Yıl No: 2596, 10 Sonteşrin 1942, s. 4
  • Oğuz AKAY, Benim Sofram Bu, s.455

Benim Sofram Bu -III- (Gazi ve Dr. Adnan Adıvar)

4 Eyl 2009

Yanal Ekonomi


İlk posttan, blogun içine blog linki koymaya utanıyorum, ama cok enteresan bir mevzuya parmak basan, çok ilginç bir haber vardı gözümün önünde. paylaşmadan edemedim;
Bu karşılaştırma karşısında şaşmış kalmış durumdayım.

Aaa Normal Budur!

Bence aaa normal budur

Bu Nedir?

"Bu bir pipo değildir" diyor ressam. Yazar ise şunu soruyor;

"Gördüğümüz, Gördüğümüz müdür?"

"Bu bir pipodur. Mudur?"


İstediğini görür insan. Görmeye hazır olduğunu algılar. Bildiğine bakar, istediğini anlar. Muhafazakardır bünye. Dıştan gelene direnir. Bilmediğinden korkar, korktuğunu görmezden gelir. Bu yüzden ilerlemek zordur insan için. İzlemek zordur, dinlemek zor, okumak zor.

Sanatçı bu yüzden delidir. İnsanın görmediğini gösterir, izletir, dinletir, okutur. Rahatsız eder sanatçı, bunun için toplumun içinde değildir.

Baktığımız gördüğümüz müdür? Bakmak nedir? Görmek nedir?



Rene Magritte (Ressam) Michael Foucault (Yazar)

Biraz gülelim...



Tütün yasağında niyet ne?

Herkese merhabalar...
Mertol, Onur, Can, Selo'nun oluşturdukları bu güzel blogda bana da bir yer ayırdıkları için öncelikle onlara teşekkürlerimi iletmek istiyorum...

Gündeme dair her konuda sizlerle görüşlerimi paylaşacağım...

İlk olarak dün gördüğüm bir manzara ile ilgili yorumlarımı sizlerle paylaşmak istiyorum...

Yazımın başlığında olduğu gibi bu gördüğüm manzara, kapalı mekanlardaki tütün yasağı ile ilgili...

Biliyorum... çok yeni bir gündem maddesi değil. Blogdaki yazarlarımızdan birçoğu da tahminimce bu konuyla ilgili düşüncelerini paylaşmışlardır ama bende bir dokundurmak istedim...

Gördüğüm mekân bebekte ünlü bir restoran&bar'ın önü...
Arabamla trafik içerisinde sıkışmışken gözüm bir mekânın önüne takıldı...
Mekânın önünde İnanılmaz bir kalabalık vardı ilk başta durumu çözemedim ne oluyor falan oldum sonra aklıma bu tütün yasağı gelince hey allahım dedim arabamla bölgeden uzaklaştım...

Bedri Baykam İtalyan gazetesine tütün yasağı ile ilgili yaptığı açıklamada:
“Aslında çalışmak, yürümek, yemek yemek, hatta flört etmek için sigara içmek bir ihtiyaçtır. Bu yasa başarılı olacak mıdır? Bunun arkasında başka hesaplar var. Bence hükümetin sigara yasağını yürürlüğe sokması aslında toplumun sağlığını düşünmesinden ileri gelmiyor. Başbakan Tayyip Erdoğan toplumun yaşamını değiştirmek için her şeyi göze alıyor. Örneğin alkollü içkilerin satış, dağıtım ve tüketim hakkını aşındırmaya çalışıyor. Sigara yasağı ile toplumun geceleri kulüplerde, diskoteklerde eğlenmesi, dans etmesi hatta flört etmesi ve bunun yaparken sigara ile alkol gibi doğal aksesuarlarla zenginleştirmesini hükümet engellemeye çalışıyor. Demokrasi ve tolerans adına yıllardır üniversiteye türbanı sokmak isteyen hükümet, diğer yandan zıt bir kararla ve bu tür yasaklarla toleranssızlığını gösteriyor. Hiç abartmıyorum ama yasaklarla hükümet, İslam’ın değerleri adına toplumun dans etme yerine dua etmesine yönelik yeni kısıtlamalar getirecek. Umarım yanılıyorumdur.”

Ne kadar da güzel söylemiş Bedri Baykam bütün olayı özetleyen bir açıklama belkide…

Tütün yasağını başlatan ve uygulayan AKP olduğundan dolayı aklımda birçok soru işareti mevcut...

Çünkü bu iktidar diğerlerinden farklı olarak, kendi yaşam tarzlarını topluma dikte etme çabası içerisinde olmuş bir iktidar...bunun birçok uygulamalarını gördük bu zamana kadar....

Tütün yasağının amacı nedir? ilk önce bu sorunun cevaplandırılması gerek...
Bu sorunun cevabı pasif içici konumuna düşenlerin korunmasıdır...
İnsanları ve gelecek nesillerin korunması muhabbeti külliyen yalandır ve saçmadır...
Herkesin özgürce yaşadığı bir ülkede değil miyiz?
İnsanları korumak ise muhabbet bu inceden inceye insanların üstünde baskı oluşturacak rejimin öngörüleridir...

Eğer insanları ve gelecek nesilleri sigaradan korumak tezini destekliyorsanız o zaman yarın öbür gün alkolün zararlı etkilerinden bahsedip insanların alkol kullanımına müdahale edilmeyeceği ne malum?

Bir de bana komik gelen bir olayda şimdi bu tophanedeki nargilecilerde ki bu tütün yasağına da kılıf olarak oradaki çalışan işçilerin sağlığı öne atılıyor ya…insanın bunu söyleyen insanın suratına hadi oradan be diyesi geliyor…
Çeşitli sektörlerde kayıt dışı çok riskli ortamlarda çalışan işçileri (kot taşlama fabrikalarında çalışan işçiler) umursamayan bu hükümet nargile cafedeki çalışanların solacağı dumanı mı düşünüyor?
Bana hiç inandırıcı gelmiyor size geliyor mu?

Orada Olacağız! 2010 Dünya Kupası Güney Afrika!



Tadı damağımda kaldı Euro 2008'in. Yılların acısını çıkarttık heralde Hırvatistan maçından sonra ama yetmedi. Türkiye bayrağını Afrika'da dalgalınırken, milli marşımız çalınırken sahada, 11 Türk evladını görmek istiyorum. 2008 yazında yaşadığımız çoşkuyu yeniden yaşamak istiyorum Bunu yapabilecek kapasiteye sahibiz. Sadece kötü bir huyumuz var, herşeyi son dakikaya bırakıyoruz. Türk'ün aklı misali. Olsun olan oldu, önümüzde 4 tane maç kaldı 4'ünü de alalım, Güney Afrika'da kupa için savaşalım. Bu tabloyu özledik. Sizlere güveniyoruz.


Bu da 2010 Dünya Kupası Maskotu Zakumi

Puan Durumu İçin Tıklayın
.

Zamanımız kaldı mı?

Doğan Cüceloğlu'nun eğitimindeki katılımcılarla bir konuşmasından:

Doğan Cüceloğlu: Arkadaşlar, aranızda ölümcül hastalığı olan var mı?
Bir katılımcı: Allah'a şükür, hocam, bildiğimiz kadarıyla yok.

Cüceloğlu: Ne güzel! Peki, bana, istisnasız tüm insanların, yani altı milyar insanın da başına geleceği garanti bir şey söyler misiniz?
Cevap neredeyse otomatik olarak çıkar: Ölüm.

Cüceloğlu: Gerçekten de ölüm tüm insanların başına geleceği kaçınılmaz olan tek şeydir. Doğum da tüm insanların başına kesinlikle gelmiştir, ama bundan sonra başa gelmesi kesin olan tek şey ölümdür. Başka hiç birşey insanların tümünün başına gelmeyecektir. Peki, madem öleceğimiz garanti, bu benim ölümcül bir hastalığım olduğunu göstermez mi?
Katılımcılar burada sessizce, başlarıyla onaylamaya başlar. Öleceğim belli ise benim ölümcül bir hastalığım olduğu da açıktır...

Cüceloğlu: Peki, ne zaman öleceğimizi biliyor muyuz?
Katılımcılar: Hayır

Cüceloğlu: Bu saniye içinde olma olasılığı var mı?
Bir katılımcı: Var.

Cüceloğlu: Yarın?
Bir katılımcı: Evet.

Cüceloğlu: 30 yıl sonra?
Bir katılımcı: Olabilir.

Cüceloğlu: Peki bunlardan hangisinin sizin başınıza geleceğini biliyor musunuz? Mesela bu akşam eve sağ salim varacağınızı nereden biliyorsunuz?
Sınıf sessizce dinlemeye devam eder. Çünkü genellikle yaşama böyle bakmamışlardır.

Cüceloğlu: Peki bir de tersini düşünelim, bu akşam eve döndüğünüzde, bu sabah evden çıkarken sağ salim bıraktıklarınızı sağ bulma garantiniz nedir? Var mıdır böyle bir garanti?
Bir katılımcı: Yoktur Hocam.

Cüceloğlu: Peki nereden biliyoruz az sonra telefonun çalmayacağını ve
evdekilerden birinin az önce öldüğünün bize söylenmeyeceğini?
Katılımcılar burada rahatsız olmaya başlar.
Bir katılımcı: Hocam konuyu değiştirsek?

Cüceloğlu: Ama en yalın ve açık gerçek üzerine konuşuyoruz, biraz daha devam edelim bence. Peki, acaba bunu dün gece bilseydiniz, yani evde akşam birlikte olduğunuz kişilerden birinin yarın ölüm günü olduğunu
bilseydiniz, o zamanı aynı dün gece olduğu biçimde mi geçirirdiniz? Yoksa farklı şeyler mi yapardınız?
Bir katılımcı: Kesinlikle çok farklı geçerdi Hocam.

Cüceloğlu: Şimdi sizden rica ediyorum, lütfen bir an arkanıza yaslanın, gözlerinizi kapatın ve bu sabah evden çıkarken evde bıraktıklarınızdan birinin gerçekten öleceğini düşünün, dün akşamınızı nasıl geçirirdiniz? Aynı iletişim mi olurdu? Onunla aynı konuları mı konuşurdunuz? Aynı konular, tartışma ya da gerginlik yaratır mıydı?
Yoksa önemsiz hale mi gelirdi? Bu sabah evden çıkarken, bu son görüşünüzde ona ne derdiniz? Onun boynuna sarılmakta tereddüt eder miydiniz? Çok sıkı sarılmaya mı, aynaya mı vakit ayırırdınız? Ona,
yüreğinizin derininden gelen bir 'Seni gerçekten çok seviyorum' demeye ne gerek var diye düşünür müydünüz? Onun ölecek olması sizin ona duyduğunuz sevgiyi yoğunlaştırmaz mıydı? Burada bazı katılımcılar ağlıyordur. Belli ki dün akşam yaptıklarından bir kısmının ne kadar anlamsız olduğunu şimdi fark etmişlerdir.

Cüceloğlu: Şimdi gözlerinizi açabilirsiniz, acaba kaç tartışmamızı bu kadar gereksiz biçimlerde yapıyoruz, kaçı gerçekten yaşamda karşımızdakinin varlığından daha önemli, hangilerinde 'Şimdi kalbini kırdım, ama zaman içinde ben ondan özür dilemesini bilirim' diye kendi kabuğumuza çekilip tartışmaları donduruyoruz. Yarattığımız kırgınlıkları tamir etme olanağımız gerçekten var mı? Buna zamanımız gerçekten kaldı mı?

3 Eyl 2009

Soluk Mavi Nokta


Şu noktaya tekrar bakın. Orası evimiz. O biziz. Sevdiğiniz ve tanıdığınız, adını duyduğunuz, yaşayan ve ölmüş olan herkes onun üzerinde bulunuyor. Tüm neşemizin ve kederimizin toplamı, binlerce birbirini yalanlayan din, ideoloji ve iktisat öğretisi; insanlık tarihi boyunca yaşayan her avcı ve toplayıcı, her kahraman ve korkak, her medeniyet kurucusu ve yıkıcısı, her kral ve çiftçi, her aşık çift, her anne ve baba, umut dolu çocuk, mucit, kâşif, ahlak hocası, yoz siyasetçi, her süperstar, her “yüce önder”, her aziz ve günahkâr onun üzerinde - bir günışığı huzmesinin üzerinde asılı duran o toz zerresinde.

Evrenin sonsuzluğu karşısında dünya çok küçük bir sahne. Bütün o generaller ve imparatorlar tarafından akıtılan kan nehirlerini düşünün, kazandıkları zaferle bir toz tanesinin bir anlık efendisi oldular. O zerrenin bir köşesinde oturanların başka bir köşesinden gelen ve kendilerine benzeyen başkaları tarafından uğradığı bitmez tükenmez eziyetleri düşünün, ne çok yanılgıya düştüler, birbirlerini öldürmek için ne kadar hevesliydiler, birbirlerinden ne kadar çok nefret ediyorlardı.

Böbürlenmelerimiz, kendimize atfettiğimiz önem, evrende ayrıcalıklı bir konumumuz olduğu hakkındaki hezeyanımız, hepsi bu soluk ışık noktası tarafından yıkılıyor. Gezegenimiz, onu saran uzayın karanlığı içinde yalnız bir toz zerresi. Bu muazzam boşluk içindeki kaybolmuşluğumuzda, bizi bizden kurtarmak için yardım etmeye gelecek kimse yok.
Dünya, üzerinde hayat barındırdığını bildiğimiz tek gezegen. En azından yakın gelecekte, gidebileceğimiz başka yer yok. Ziyaret edebiliriz, ama henüz yerleşemeyiz. Beğenin veya beğenmeyin, şu anda Dünya sığınabileceğimiz tek yer.

Gökbilimin mütevazılaştırıcı ve kişilik kazandıran bir deneyim olduğu söylenir. Belki de insanın kibrinin ne kadar aptalca olduğunu bundan daha iyi gösteren bir fotoğraf yoktur. Bence, birbirimize daha iyi davranma sorumluluğumuzu vurguluyor, ve bu mavi noktaya, biricik yuvamıza.

-Carl Sagan

Carl Sagan - Pale Blue Dot - Soluk Mavi Nokta from Cagdas Calis on Vimeo.

Outlook Express


1 Eylül'den itibaren Hotmail hesapları için artık Outlook Express yok.. bazı alışkanlıkları değiştirmek zor.. Mic. Outlook & Live Mail, sevemedim sizi..

Over Game//Pahalı Oyunlara Son!

2 senedir çektiğimi bir ben bilirim. Oyun konsolun mu var derdin, neden mi bir oyun 180TL olursa derdim oluyor hadi güzel olması garanti olan oyunlar var kıyıyorsun arada bir alıyorsun. Birde süpriz kötü çıkabilecek oyunlar oluyor oynuyorsun tat vermiyor sonuç mu? İçine oturan 100TL-200TL arası bir büyük bir taş. Ne güzel PS2 ve bir önceki konsollarda "chip" yapmışlardı yüzlerce oyuna sahip olmuştuk tanesi 3.-TLden. Mübarek ne aygıt yapmışlar bu PS3'e bir türlü chip yapamadılar. Neyse ki en sonunda Avrupadaki ve Amerikadaki sistem bize de geldi. 2.el oyun almak, takas yapmak, eski oyunlarını satmak, önceden siparişte %10 lara %15 lere varan indirimden yararlanmak.. Evet böyle bir yer var artık Türkiye'de OverGame adında , kendilerini tebrik ediyorum burdan böyle bir oluşum içine girdikleri için umarım 2 yıldır bizi kazıklayan aral bilgisayarında (ps3,wii ve xbox oyunlarını Türkiye distribütörü olan firma) burnu sürter fiyatları biraz aşağı çekme zahmetinde bulunurlar. Şu an sadece Bağdat Caddesinde 1 mağaza var daha gitmedim ama duyduğum kadarıyla epey iyilermiş. Oyunları içerde deneme şansın bile oluyormuş. 2.Mağaza Kanyon'da eski Avea mağazasının yerine açılacak 19 Eylülde. Hayırlısı diyelim umarım başarılı olurlar. Şimdiden üye oldum ve Pes 2010'a kayıt yaptırmak için :) Herkese iyi oyunlar.

Kendilerini ziyaret etmek istiyorsanız:Tıklayın

2 Eyl 2009

Bajofondo Tango Club

Ya da kısaca "Bajofondo" , Arjantin ve Uruguay'lı olmak üzere 8 Güney Amerikalıdan oluşan grup.. ilk albümlerini 2002 de olmak üzere şimdiye dek 2 albüm, 2 de remix çıkardılar..
bir de Luciano Supervielle ile 2004 de hazırladıkları  Supervielle  remix albümü..  [myspace]

Genel olarak müzik türünün tango olmasıyla her ne kadar Gotan Project'e benzetilsede, electrotango olarak acoustic tango ve electronic müziğin bir karışımını ürettikleri ve bununla beraber drum bass, house music, chill out ve trip hop formlarını kullandıkları görülür.. bana kalırsa ikisini bir potada eritip, karşılaştırmak yanlış olur.. her ikisini de dinlemek ayrı ve farklı keyif..

Mar Dulce albümü komple iyi olmakla birlikte, tavsiyelerim; Pa Bailar, Mi Corazon, Perfume ve Montserrat, tabii ki Amur'la özdeşleşen Hoy 'u unutmadan.

tongue FU #2


"Hissettiklerinizi hiç düşünmeden dışa vurmak bir karşıtlık ortamı yaratır ve olumsuz duyguları tırmandırır. Gerçekte, duyduğunuz ilk tepkinizden yol çıkmak her zaman faydadan çok zarar getirir"

"Haklı olabiliriz ya da mutlu olabiliriz."
"İnsanlara olmaları gerektiği gibi davranın, böylece yeteneklerinin elverdiği kişi haline gelmelerine yardımcı olmuş olursunuz"

"Tartışmacıların fikirleriyle birbirlerini ikna etmeyi başardığı bir münakaşaya daha hiç tanık olmadım"

"insanların yanlış taraflarını tartışmak bunları derinleştirmekten başka bir işe yaramaz." 


 

Radio Oxigen


“Take a deep breath” diye sloganı vardı. Çaldığı müzik gerçekten de nefes aldırırdı. Müzik zevkimin belirlenmesine, tapılası müzisyenlerle tanışmama vesile olmuş bir müzik vakasıydı canım radyom. Jazzy müzik benim için onunla başladı. Zenci sese dayanamıyorum saçmalığı içerisindeyken, soul ve funk ile yine onun sayesinde tanıştım.
.
Kendi deyişiyle “urban sound of İstanbul” idi Radio Oxigen. İstanbul’u sevmem için önemli bir nedendi. 3 aydır yok, kapandı. Bu kapanma hadisesi sevenlerine çok ağır gelir belki diye, Lounge 102 ile birleştiği söylendi. Bu birleşme denilen hadise zengin medya’nn güzel frekansımızın üstüne oturmasından öteye gitmedi. Yılların biriktirdiriği emsalsiz bir müzik arşivi vardı. Bu arşiv alındı Lounge fm’e taşındı. Bu taşınma, artık arkadaşım sandığım dj’lerim olmadan pek bir mana taşımadı. Birleşmiş adı ile LoungeO2, zen müzik sanatının minimal bayık huzuru içerisinde hiç elimin gitmediği bir radyo kanalı oldu çıktı.

Yakuza’yı Oxigen’de sevmiştik. Style-ist ile yine Oxigen’de tanışmıştık. Barthez cıvıltısı, Zeynep Erbay – Enjoy – Roxanne huzuru, Murat Uncuoğlu coşkusu, Ayhan Sicimoğlu neşesi dağıldı gitti. Sonar Kollektiv etiketi bile onunla sınırlarımızı geçip geldi. Yol arkadaşım, müzik hafızam, öğretmenim artık yok. Geriye bir tek öğrettiği yoldan edinilen kişisel müzik arşivim kaldı.

Fazıl Say

RESİTAL ?

Sabah kalkarsın
Hava Alanı'na gidersin
"Check-in" ve "Pasaport Kontrolü"nden geçip, telaşlı bir "airport-cafe" de hızlı bir kahve içersin Uçağa binersin
Bir kaç saat sonra indiğinde başka dilin konuşulduğu bir ülkede, başka bir iklimde, yine pasaport kontrolünden geçersin.
Bavulunu beklersin
Sonra arabayla otele geçersin
Öğlen yemeğini yalnız yer, bir iki saat kafa dinlersin

Akşamüstü 5 gibi Konser Salonuna geçersin
Hiç bilmediğin bir piyanoya 1-2 saat içinde alışmaya çalışırsın
Orada iki insan vardır
Akortçu ve ışıkçı..
Tanımadığın adamlardır
Onlarla genelde,"merhaba nasılsınız?" gibisinden 5-6 kelime konuşulur
Bu zaten o gün konuşulan ilk kelimelerdir

Saat 7 ile 8 arası kulis odasında meditatif bir "içine dalma"ya geçersin,
konsantre olmaya...
Saat tam 8 de (daha doğrusu o hep sekizi üç geçedir, beş geçedir) sen karanlık "backstage" de hazırsındır
salonda da seni dinleyecek olan 2500 kişi sessiz ve hazırdır ışıklar kısıldığında,
Yürümeye başlarsın, piyanoya doğru.
O konser senin, sana vereceğin bir konserdir, bir iç hesaplaşmadır, yapmak istediklerin, yapabileceklerin,
o gün o şartlarda yapabileceğin şeylerdir.
Uzun ve saygıyla selam verirken,
son 7 yıldır kendine seslendiğin gibi, bir dua okur gibi seslenirsin "konser saygını" kendine;

Saygıyla eğil
Uzun uzun saygıyla
Sevgiyle,
içtenlikle...
Bu güzel insanlara iç sesini sunmaya geldin.
Onlar da dinlemeye geldi..
İçine çek onları.. En derininden hissedecek kadar içine çek.
İyiyi hisset..

Ve
Başlar konser

Çalan sensin, dinleyen sensin, değerlen diren sensin, eleştiren sensindir

Müzik her şeydir
İnsan da ilhamdır!

Orda ön sırada oturan 7 yaşındaki papyonlu bir oğlan çocuğu ,
seni ateşlemiştir
Müzik ona hitap etmelidir,
o eğlenmelidir o sırada çalan Mozart ile,
o velet anlamalıdır müziğin dilini
Evrendeki tek ortak dili.
Haz duymalıdır,
dikkatini çekmelisindir onun,
anlaması, haz duyabilmesi için,

yahut
yukarı balkonda oturan genç kadın

yahut 4.sırada dikkatle dinleyen o yaşlı dede
kim bilir ne anılara dalmaktadır hayatının bu son yıllarında Mozart'ın seslerini dinlerken???
1942deki ilk aşk?
1955de Annesini yitirişi?
1963 deki düğünü?
Bir tatil kasabasında başka bir kadına platonik bir biçimde aşık olması?
1996da eşini kaybetmesi?

O anılara sen de katılmalısındır, Mozart eşliğinde...

Ludwig van Beethoven'dan "yaşam mücadelesi" dolu bir sonat gelir ardından belki...
Belki o gün Prokofief'in "savaş sonatı "vardır programda,
ve sen, ne yapıp edip 2. Dünya Savaşı trajedisine dalmalısındır o müzik eşliğinde..
Ya da Liszt'in Si minör sonatı vardır programda;
Faust ile Mephistopheles arasında
önünde koca bir Orkestra,
gerçek piyanonun çok ötesinde, bir Wagner Operası hayal alemine dalmalısındır.. .
İnsan içini dinlemelidir her ne çalarsa çalsın.
İç zengindir...
Trombonların öfkeli emirleri, trompetlerin dramatik sinyalleri,geniş bir yaylı sazlar topluluğun sessiz ve hazin tınısı kaplar ortalığı...
Hepsi tek gerçektir, piyano sesinin yok olduğu bu orkestrada.. .

Kendi memleketinden bir tutam toprak gibi gelir "Aşık Veysel anısına Kara toprak" o konserin sonlarında..
Bir "nostalji" gibidir o ,
neredeysen o an..
"Ses yollamacadır"
Anadolu?ya..Uzaklardan. ..


Konser bitiminde (güzelse her şey) uzun uzun ayakta alkışlanılırsın
o anlar artık daha çok kendinle konuştuğun anlardır
"Bu seyirciye şöyle bir bis parçası çalarsam hoşlanacaklar herhalde" gib i bir neşe sarar, aklından geçirirsin "ne çalsam iyi gider?" diye....
Bir egodur o,
bir zafer sarhoşluğudur
"Hak edilmemiş" değildir ama
Yürüyüşler selam verişler daha bir enerji doludur
daha bir atiktir
Kazanılmış olan motivasyonun etkisiyle, çalış da daha hür ve özgürdür artık bu konserin sonlarında...

Konserden sonra CD imzalarsın tebrikleri kabul edersin

ve hemen ardından sen ve 2500 kişiden arda kalan yine salt sensindir,
yalnızlığındır.

O akşam ağzından çıkmış olan kelime sayısı 20-30 olmuştur belki; danke, thanks, merci, grazie, arigato, sağolun, vs,
bir dilde teşekkür etmişindir kutlayanlara, tek kelime ile...

Ertesi sabah bu konser ile ilgili çıkan övgü dolu yazıların çıktığı gazetelerin ,
henüz bayilere ulaşmadığı bir tan vakti,
sen yine havaalanındası ndır
2500 insanın her biri geride kalmıştır
Onların dostlarına anlattıklarıyla, vesairesiyle; her şey sensiz gelişecektir
Sen o şehirdeki bir cafe'de b ir bar'da oturup o insanların hiç biriyle tanışamayacaksındır. .
Çaldığın konserini tartışamayacaksındır! !!
Sen havaalanında o sırada soğuk su ile Tıraş oluyorsundur, saçını tarıyorsundur
Ve şunun çok benzeri bir başka gün seni beklemektedir

Metin Altıok'un Bingöl'deyken yazdığı serzeniş şiiri gibi;

Ay dokundu omzuma irkildim
Göğün puslu balkonunda
Birdenbire insanları özledim.

...
Ve 20-25 gün sonra
Bir gece karanlığında ayrılmış olduğun evine
geri döndüğünde (100.000 insana müzik dinletmiş olarak)
için yorgundur ama mutludur aslında
(100.000 insanın hiçbirinin adını bilmiyorsundur
ama o enerjiyi biliyorsundur evrene insanların yaydığı
iyi olan enerjiyi)
Evde geri kalan; kızın ve sensindir
tek ge rçek olan geri kalan...
Ve en yakınlarındır
dostlarındır.. .
...
Siz kazandınız
lütfen siz kazanın
lütfen benimle uğraşmayın
ve ebediyen siz kazanın
...
Tamam ben giderim
uzak bir yere (gözden uzak)
(uzaya gidemem kızımdan da ayrılamam ama siz beni görmezsiniz merak etmeyin)

tamam
giderim..
...

Ben son 6 yıl içinde

2 büyük oratoryo
2 büyük senfonik eser
1 keman konçertosu
2 piyano konçertosu
5 solo piyano eseri
1 bale müziği
2 Bach uyarlaması
4 film müziği
1 tiyatro müziği

bestelemiş olsam da

HİÇ MÜHİM DEĞİL SİZİN İÇİN

Bu son 6 yılda
dünya üzeri 42 memlekette
326 şehirde konserler verdim
yaklaşık 700 konser

HİÇ MÜHİM DEĞİL SİZİN İÇİN

Bu 6 yılda
10 CD
2 DVD
12 NOTA

piyasaya sunduk

HİÇ MÜHİM DEĞİL SİZİN İÇİN
anlıyorum
yaptıklarım mühim değil

hiç bir zaman "her görüşüme katılmalısınız" demedim
tartışmaya hep açıktım
hiç bir zaman hemfikir olmadığım insanlara saygısızlık yapmayı düşünmedim
ama siz yaptınız
adil değildiniz
bir fikir de ayrı düşünüyorduk siz kökünü kazımaya kalktınız her seferinde

ama hiç bir zaman kendi içsesimden vazgeçmedim
doğru bulduğum doğrumdu yanlış bulduğum yanlıştı
yanlışı ben yaptıysam da hatamı anladığım gün düzelttim

anladık
değersiziz
sizin değer anlayışınızı anlamadım ama ben değersizim o anlayışa göre onu anladım
...
İmkanı yoktur bazı kusurlarımı affetmenizin
affedicilik de değil
"kabul" etmenizin
"lütfetmenizin"
imkanı yoktur...

Zamanında hatalarım olmuş onları düzelttiysem
bu da doğru değildir

imkanı yoktur..

-Falanca arabeskçiyi kültür olarak görmüyorumdur
asla affetmezsiniz

-Aziz Nesin haklıdır derim bütün hayat ıma sataşırsınız

-Gençleri klasik müziği tanıştırmak için Mercan Dede ile beraber konser - parti veririm "hayatı boyunca popülist" dersiniz

-"Din sömürüsü aldı başını gitti" deriz
Ölüm fermanı vermediğiniz kalır

-Konuşmayız
"Konuşmaz o korkak" dersiniz

-Konuşuruz
"Konuşmak senin ne haddine işine bak sen" dersiniz

-Beethoven ,deriz
"Git Beethoven'ın ülkesinde yaşa" ,dersiniz

git
popülist
korkak
ne haddine
git

hep bunlar...

Hiç bir yolu yoktur...

Sizler facebook da 130 grup kurdunuz (fazıl say gitsin vs)
ekşi-sözlükte yazılar yazdınız
Google'ı doldurdunuz
Yahoo'da gruplaştınız
gazete haberlerinin altına yorumlar yazdınız
Almanya'da yılın müzisyeni seçildiğimin haberinin altına bile döşendiniz
hakaretlerinizle. ..

Her yerde sizler varsınız.
Ve
sizler ne yaptınız hayatta
bilmiyorum
sormuyorum
düşünmüyorum
nefret etmiyorum
saygısızlık yapmıyorum
ama siz bana yaptınız...

Siz yarattınız bana en ağır haksızlıkları yapan bir kültür bakanını
siz yarattınız
siz cesaretlendirdiniz marjinal köşe yazarlarını
siz pislik attınız
çamur attınız
hepsini siz yaptınız

içinizde mesleki kıskananlar da oldu
aranızda piyano çalanlar da oldu
çalmayanlar da

faşoları
dincileri
marjinalleri. ..
2.cumhuriyetç ileri..
Avanak liberalleri. ..

Ben hiç birinize tek bir kelime kötü bir şey söylememişken...

Hepsini siz yaptınız...

Artık kazanın
kazanın ve bitsin...
Siz kazandınız..

Kazandınız ve bitsin..

Yeter ...

Marjinaller
insan çocukluğuna dönmek istiyor
yaylım ateşi sırasında

Benim gerçek dostlarım bu yazıyı niye yazdığımı kimlere yazdığımı anlamıştır.

Fazıl SAY
Marjinal yazarlar

1 Eyl 2009

Güneşin Doğuşu ve Batışı Üzerine...


Facebook'ta Penguenin bir ayarına rastladım.. seviyorum ayar vermeleri.. benzer bir tane de bizden gelsin..

"Öyle horozlar vardır ki öttükleri için güneşin doğduğunu sanırlar"

Henri Dunant