30 Ağu 2009

3. Köprünün Yeri Belli Olmuş, Hayırlısı..


1950 yılına kadar yoksul Türkiye Cumhuriyeti’nin 9 bin 24 kilometre demiryolu varmış. Bugün; 11 bin 4 kilometre!

15-20 senede bir köprü yapın.. ama sakın şehri ikiye bölmeyi.. 2 merkez haline getirmeyi yani şehri planlamayı düşünmeyin.. asfaltla kaplayın bütün İstanbul'u.. bilmem kaçıncı köprüyü de müsait bir yerinizden geçirirsiniz artık!...

Oldboy


Garip bir tat bırakır intikam temalı ve son 10 dakikada vuran filmler.. bu sefer ki biraz daha farklı oldu.. "Oldboy (2003)" İyi iş çıkarmış Kore'li çocuklar.. hatta gerek çekim tekniği ve gerekse oyunculuklarıyla biraz da şaşırttı.. Tarantino'nun duble oyuyla 2004' de Cannes, Grand Prix'i ödülü almış.. geç oldu, güç olmadı.. kaçırmamış oldum..

benzer etkiler için
; Leon, the Professional , Kill Bill 1-2 , The Crow (biliyorum, hala izlemedim)

not: Steven Spielberg, 2010' da Oldboy'un Amerikan uyarlaması için çalışıyormuş.. başrolde Will Smith.. referans için iki yönetmen yeterlidir herhalde..


"My sister and I loved each other even though we knew everything.. Could it be the same with you two?"

Woo-Jin Lee

29 Ağu 2009

İletişim Çağı Mı?


Şöyle bir beyin jimnastiği yapsak mesela; artık dünyanın hemen her noktasından size en uzak mesafedeki kişiye istediğiniz şekilde ulaşabiliyorsunuz, bırakın onu elinizde küçücük elektronik alet zaman geliyor sizi bir çatışmanın ortasında dünya önünde yayın organı haline getiriyor.. bunun yanında artık internet üzerinde, sosyal ağları kullanarak, değil bir kişiyle iletişime geçmek, bir anda milyonlarca kişiye ulaşabiliyor, onları yönlendirip, harekete geçirebiliyorsunuz.. belki de bu doğrultuda ütopik bir takım oluşumlar dünyada tek bir cümleyle herşeyi altüst edebilir.. büyük şirketler bir anda yok olabilir, kavramlar, inanışlar çökebilir.. hatta bir dünya savaşı da bu sebeple çıkabilir.. yeryüzüne dinler ne kadar sürede, nasıl yayıldı.. sayısız insan sebebini bilmeden tarih boyunca savaşıp, can verdi..

Artık daha kolay değil mi?

28 Ağu 2009

Hakkını Aramak ve Almak

Eskiden olsa fazla irdelemez üstüne gitmez kaderime boyun eğerdim.Askerden geldiğimden beri kendi hayatımda kendimi artık bazı şeylerin daha çok üstüne giderken buldum.Hakkımı arıyorum artık herşeyde şu anki sisteme karşı birşey yapamıyorum bari kendi paramla aldığım hizmette bir eksiklik olursa onun hakkını sonuna kadar arıyorum.Çünkü alın terim ile para kazanıyoruz hepimiz ve bazı insanlar yüzünden neden daha fazla para verelim veyahut çöpe gitsin bütün para.
Dün başıma gelen olayı anlatmak istiyorum.Biletix hepimizin bildiği bilet portalı neredeyse bütün etkinlikerin biletlerini burdan alıyoruz ve çok başarılı bir sistem tebrik ediyorum kendinlerini.Buraya kadar sorun yok fakat iş maç biletlerine gelince olay biraz değişiyor bissürü yıllardır dedikodu döner onları daha sonra buraya yazarım karaborsacılık ve el altından bilet satmak gibi.Ama dünkü olay farklı,kendimin kombinesi var fakat kız arkadaşımıda(burdan kendisini çok sevdiğimi söylemek istiyorum canlı yayın TV programı gibi oldu :) ) sezonun açılış maçına götürmek için bilet aldım internetten çarşamba günü perşembe günü işlerimi ayarlayıp erken çıkamadım akşamda iftar saati olduğu için biletimi bastırmak için (Futbol biletleri bütün biletix gişelerinde basılmıyor) cevahire gidemedim ve çağrı merkezini aradım.Dedimki cevahire gidemiyorum avrupa yakasında başka yer varmı merter dedi daha sonra aaa akmerkez vakkoroma var dedi,bende dedimki eminmisiniz basmıyor bilet onlar yok yok satış yok ama basım var dediler peki dedim.
Akmerkeze gittim 5TL standart park parasını verdim vakkoromaya çıktığımda bilet basımının yapılmadığını söyledi.Aslında bile bile lades buna denir telefondaki kıza pek inanmamıştım fakat o sıkışıklıkta aradan çıkartıcaktım bilet olayını ondan bir an kendimi kandırmıştım.Zaten oruçluyum kan beynime sıçradı aradım biletixi epey bi fırça çektim sonra çağrı merkezindeki meltem hanım sanki ben yalan söylüyorum durumuna getirmeye çalıştı dedim kayıtları dinleyin o zaman derken eve döndüm ve Bir e-posta döşedim biletixe.Cevap 48saat içinde gelecek diye bir e-posta aldım çok geçmedi bu e-posta'nın 3 saat sonrasında telefon geldi.Müşteri hizmetlerinden Erkan Bey benden özür diledi birdahaki maç biletini her maç olabilir kendisi ile telefonda satın alıp benim adresime kurye ile teslim edeceğini ve yakın zamanki kış konserlerinden birinde 1çift kişilik davetiye vereceğini söyledi(ne kadar doğru günahı boynuna heralde dandik konser olur ama olsun).Elime bişey geçmedi tabi ama en azından arayıp özür dilediler ve hatalarını bir ufak şeyle düzeltmeye çalıştılar.Demek istediğim böyle şeylerde hakkımızı arıyalım.Biletixi bu tutumundan dolayı tebrik ediyorum.

ps:biraz uzun oldu blog için anca olayı anlattım.Düşünün olayı birde onur anlatsa :)

Bedava

Bedava yaşıyoruz, bedava;
Hava bedava, bulut bedava;
Dere tepe bedava;
Yagmur çamur bedava;
Otomobillerin dışı,
Sinamaların kapısı,
Camekanlar bedava;
Peynir ekmek değil ama
Acı su bedava;
Kelle fiyatına hürriyet,
Esirlik bedava;
Bedava yaşıyoruz, bedava.

Orhan Veli

Şu Dünya'da tek bir zengin olmak emelim varsa, o da budur;

Kusra bakma şair, kusura bakmayın yoldaşlar.

Benim Sofram Bu - II -


Cumhuriyet Bayramı, 29 Ekim 1933

GAZİ'NİN GÖZYAŞLARI


Mahmut Esat (Bozkurt) ile beni, bir gün akşam yemeğine çağırdı. Yaptığı insanüstü çalışmalarla yorgun düştüğü ve canının sıkkın olduğu bir gündü. Sofrada, Meclisin tutumundan söz açtı. Gazi, çok kızmıştı muhaliflerine... "Mecliste kendisine karşı haksız bir düşmanlık belirdiğini, ileri sürülen tenkitlerin hiç bir esası olmadığını, bundan büyük bir teessür (üzüntü) duyduğunu " söyledikten sonra heyecanlı bir sesle ;

- Ben ne yapacağımı çok iyi bilirim! dedi.

Mustafa Kemal'i çok iyi tanıyordum. Hemen ne yapacağını tahmin ettim. Meclis kürsüsüne çıkacak, rakiplerini şaşkına çevirecek bir nutuk söyleyecekti. Mustafa Kemal'in sesinin, önemli zamanlara özgü tehdit dolu titreşimleri vardı, mutlaka bu sesini kullanacaktı.

Sofranın değişmez konuklarından Mahmut Esat, devrimci coşkunluğunun pervasızlığı ile atıldı:

- Ama, Paşam; böylesi Abdülhamit gibi davranmak olur!

Birden, Mustafa Kemal'in gözlerinin yaşlarla dolduğunu gördüm:

- Benim Abdülhamit gibi davranabileceğimi, bir an bile düşünmek mümkün müdür? Dostlarım bunu nasıl düşünebilirsiniz?
dedi ve kendine hakim olarak, şöyle devam etti:

- Haydi dostlarım, galiba içkiyi biraz fazla kaçırdık, bu akşam sohbeti sürdürmeye imkan yok!
diyerek doğruldu yerinden. . .
Tevfik Rüştü Aras

  • Sadun Tanju, "Savaş ve Barış Yılları, Atatürk'ün Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras'ın Anılarından... ", Hürriyet Gazetesi, Yıl: 40, Sayı : 14359, 31 Mart 1988, s. 5, 15
  • Oğuz AKAY, Benim Sofram Bu, s.70

Benim Sofram Bu -I- (Mustafa Kemal'de Baba Mefhumu)

27 Ağu 2009

Ramazan Gülmecesi




Yar bana bir eğlence


Poyraz esiyor kaç gündür, hava serincene. Hani derler ya mevsim normallerinin altında seyretmek, yaklaşık bir haftadır öyle bir seyir halinde hava. Haliyle insanda yaz bitti telaşı estiriyor. İftar vakti bilinciyle güneşin de dakika dakika eksildiği ortada. Bir hüzündür aldı başını giden. Hey gidi 2009 yaz’ı hey.

Bu hüzünden kurtulmak için insan bahane arıyor her bir yanda. Neyse ki birkaç yerden sebepleniyorum kendimce. Onları paylaşıp, varsa aramızda benim gibi düşünen, yardımcı olayım istedim.

6 – 7 Eylül Eğlencesi
Gelenekselleşen, Başak ve benim doğum günü kutlama şenliklerimiz. Ne yaparız bilinmez ama eğlenmeye güzel bir bahane olduğu kesin.

12 Eylül / 8 Kasım - İstanbul Bienali
Antrepo No.3'te, Tütün Deposu ve Feriköy Rum Okulu'nda sergilenecek, 70 sanatçının 120 eseri. Gez gez, gör gör, düşün düşün bitmez. Bu yılın teması “ İnsan neyle yaşar?”. Düşünün 12 Eylül’e kadar, sonra gidip hep beraber bakarız cevabına.
http://www.iksv.org/bienal11/anasayfa.asp


1 Ekim – Jazzanova / Babylon Konser
Sezon başına çok ama çok yakışan bir konser. Jazzanova abimiz son dönemdeki etkin ve üretken kimliğini Babylon’da bizlere de gösterirse ve etkinlik “live” etiketi ile şenlenirse, değmeyin keyfimize. Fazla mı büyük bir beklenti içerisindeyim bilmiyorum ama içimden gelen his bu konserin sezona damgasını vuracağı yönünde.

8 Ocak – Yahşi Batı
Tarih çok uzak gibi görünse de zaman çabuk geçiyor. Bir Cem Yılmaz filmini beklemek hoş bir duygu.

Sizin de aklınıza gelen bahaneler varsa yorumlarda paylaşalım, hepimiz mutlu insancıklar olalım.


Haa, bir de şu var; Buralar eskiden dut bahçeleri ile doluydu :)

Ay'ın Öteki Yüzü...

Gece penceremden gökyünüze her baktığımda karşımda hele ki dolunaysa ay, müthiş güzelliğine dalıp barındırdığı onlarca gizemini düşünürüm hep...


Gökyüzünün en çekici ve gizemlisi, yaz gecelerinin vazgeçilmezi, aydınlık yüzünün görünüşünü sürekli farklı yansıtan ve bize herzaman sadece "bir yüzünü" gösteren Ay'ın içinde barındırdığı aslında o kadar çok bilinmezlik vardır ki . Dünyanın neresinden bakarsanız bakın, hangi zaman diliminde olursanız olun, o yüzyıllardır sadece bir yarısını gösterdi dünyaya..

Ay'ın öteki yüzünü asla göremezsiniz !

Bilimsel Notlarla da bu kesindir :
- Ay'ın kendi ekseni ve Dünya etrafında dönüş süresi eşittir. (29, 5 gün).
- Ay kendi ve Dünya etrafında batıdan doğuya doğru döner.
- Ay kendi etrafında yavaş, Dünya etrafında hızlı döner.
( bkz. meydan larousse ! onu bulamazsanız google.com :)

Dünyanın etrafında kendine has bu sistematik döngüsü yüzünden - karanlıkta kaldığı zamanlar dahi- hep aynı yüzünü gösterecektir, öteki yüzü hep gizemli ve sır olarak kalacaktır.

Ay'ın gizemini çözmek için ABD'nin Nixon döneminde milyar dolarlar harcanarak yapılan sayısız başarısız denemeleri oldu. Nihayetinde 1 kez başarılmış ( hala bununla ilgili olarak, aslında gidilemediği de söylenmekte ) ve bir daha bu defter açılmamıştır. Günümüzün gelişen teknolojisi düşünülürse neden tekrar edilemediği düşünülünce daha önce ayak bastığımıza da inanmak zor geliyor.

26 Ağu 2009

Safranbolu'nun Sırrı Tabakhane mi?


"Osmanlı döneminde deri tekeli vardı… Safranbolu'da derinin tabaklanması olabilmesi için o dönemin ileri gelenleri çeşitli tedbirler almışlar… Safranbolu'da tabaklanmayan deriyi satanlardan o dönemin tüccarları alış veriş yapmazlar ve mecburen Safranbolu'da deriyi tabaklananlar satılırdı.. o dönem çok para kazanan Safranbolu iş adamları köşkler, konaklar ve 99 odalı evler yaptırmış… Bazı evlerin içine çeşme dahi getirilmiştir…

Safranbolu da taze köpek dışkısı için tabakhanelerde yaygın olarak binlerce köpek beslenirmiş. Ham deri, kıllardan, yağ ve et tabakalarından mekanik olarak temizlendikten sonra kimyasal olarak işlendiği sama safhasında, taze köpek dışkısı enzimlere ihtiyaç duyulduğundan, tabakhanelerin olduğu yerleşim yerlerinde çoluk çocuk ellerinde teneke maşrapalar, köpek dışkısı toplarlar, sama işlemi ancak dumanı tüten taze dışkı yapılabildiğinden koşa koşa tabakhanelere yetiştirirlermiş...

Hayvanların derilerinin işlendiği atölyeler köpek dışkısı için yanar tutuşurlarmış. Çünkü bir tek taze köpek dışkısı içinde bekletilen deri yumuşacık, kıl köklerinden arınmış, gözenekleri açık, ince, homojen yani kaliteli olabilirmiş. Bu nedenle köpek çiftlikleri kurulmuş… Binlerce köpek beslenmiş, üretilmiş ve hatta köpeğin dışkısını sıcak ve kurumadan yetiştirmek için sistemli bir iş örgütlenmesi kurulmuştur.

Bugün dericilik tamamen ölmüş olup, yapay olarak yeni kimyasallarla da aynı sonuç elde edilmeye başlanınca köpeklerin de, dışkı toplayıcıların da pabucu dama atılıvermiş, "tabakhaneye bok yetiştirmek" de yeni kuşakların nereden geldiğini bilmediği, merak ettiğini de sanmadığım bir deyiş olarak - belki de içinde bok kelimesi geçtiğinden günümüze kadar gelebilmiş.

Safranbolu da deriyi işleyip kullanılabilir hale getiren meslek erbabına. "Tabak mısın; it bokuna muhtaçsın", denirmiş…

Bugün Almanya, Fransa, Hollanda da hayvan hakları savunucu bazı genç grupları hafta sonları deri giyenleri avlamak için balonların içine koydukları boyalarla deri giyenlere saldırmaktadırlar… "

Çarşının alt ucunda Akçasu ve Gümüş derelerinin birleştiği alandaki Eski Tabakhane

Paylaşım için Ceyhan'a teşekkürler.

Diyarbakır



Kürt açılımı, dün Amur'un yazdığı Rus Açılımı, alın size Spor Açılımı. Pazartesi maçı canlı seyretmedim fakat eve döndüğümde maçın özetini izledim ve hayretler içinde kaldım, sinirlendim. Epey de bir saydırdım ne yalan söyliyim. Fakat sonra oturup düşündüğümde Diyarbakır halkı bunu neden yapsın dedim kendi kendime. Görüntüleri dikkatle izlediğimizde olaylar çok açık ve net şekilde görülüyor. Diyarbakır taraftarlarının hiç bir suçu olmadığı ortada. Diyarbakırspor başkanı saçma sapan şekilde suçu Galatasaray taraftarına atmış, böyle saçma birşey olurmu GS taraftarı Fenerbahçe'nin yenilmesini isteyip, tutup maç 1-0 Diyarbakır lehineyken neden sahaya taş sopa atsın, böyle yöneticiler oldu mu, daha çok sürer bu olaylar. Maça gelince maçın başında tribünlerde yer yer boşluklar varken maçın başlamasından kısa bi süre sonra hınca hınç doluyor. Olaylar da ondan sonra başlıyor. Kendi içinde de insanların birbiriyle çatıştığı, yapmayın, etmeyin diyen Diyarbakır'lıların üstüne bile envai çeşit zımbırtı atıldığı ortada. Maçtan sonra yaşanan olaylar da hiç kimseye yabancı değil sanırım. Gazi mahallesinde, doğu illerinde vs. yüzlerce kez böyle gösteriler, olaylar gördük. pkk'nın istediği de tam olarak bu zaten, şehri ve bölgeyi soyutlamaya çalışıyolar Türkiye'den. Buna nasıl bi çözüm bulunur bilemiyorum ama bildiğim ve istediğim Diyarbakır'ın ligden artık düşmemesi. Çünkü gerçek Diyarbakır'lıların (çoluk çocuk) Fenerbahçe'yi havaalanında karşılamasını gördükten sonra o bölgedeki insanların böyle şeylere ne kadar çok ihtiyacı olduğunu bi kez daha anladım.


*Bu fotoğraflarda kimin ne amaçla yaptığı belli oluyor.

25 Ağu 2009

Mustafa Denizli

Dönem dönem aforozları olur akıllı, büyük hocaların.. benim gördüğüm genelde Alman olurlardı; Feldkamp, C.Daum ilk aklıma gelenler.. geçenlerde Mustafa Denizli de iyi bir ayar vermiş kendisini eleştirenlere.. paylaşmak istedim 3 büyük kulubü de şampiyon yapmış bu beyefendi adamın ayarını..


"Beni ve takımımı eleştirenlerin bilgisi kadar benim unutmuşluğum vardır. Bana kimse klavuzluk yapmaya kalkmasın. Çünkü bu kargalar bana klavuzluk yapmaya kalkarsa burnumuz kötü yerlere gidebilir."

Rus Açılımı

Açalım, açmayalım %&+^#@^# v.s. derken yolum iki günlüğüne Antalya'ya düştü. Şehre girer girmez gördüm ki, açan açmış, Antalya baya bir ciddi Rus Açılımı yaşamış. Özellikle Kemer bölgesinde her yerde Rus ve Rusça görülüyor. Tabelalarda Rusça, Türkçe'nin üstüne çıkmış. Bazı mağaza ve işletmeler Türkçe yazmaya hiç gerek duymamış. Haksız da değiller aslında. Sokaktaki insan dağılımı öyle bir halde ki, orada bir süre yaşasam Türkçe'yi unuturum diye düşünüyor insan. Eminim belediye, hastane v.s. kamu kurumlarında da bu rusçalaşarak anlaşma modeli bir şekliyle hayat buluyordur. Esas olan anlaşmak nasıl olsa.

Garipsemedim, rahatsız olmadım.

Peki bu modeli meşhur ve güncel başka açılımlar için düşünsek? Iı olmadı! Rahatsız etti.

Peki neden rahatsız etti? Terorist başının, lider olarak adlandırılıp tartışmaya muhattap olarak sunulmaya çalışılmasından mı? Ya da işin en başından beri, konunun "var mısın yok musun" bilinmez salaklığı konseptinden öteye taşınmamasından mı?

Kutumda büyük hissetmek istemiyorum!

23 Ağu 2009

Inglourious Basterds


Öyle ki yönetmen koltuğunda Quentin Tarantino, başrolde Brad Pitt var.. Son zamanlarda izlediğim en iyi vizyon filmlerinden biri.. bir Full Metal Jacket, Snatch, Fight Club ve Kill Bill tadında.. benzer değil ama farklı bir etki.. çoğunda B.Pitt'in veya Tarantino'nun olması tesadüf olmasa gerek..

Filmde öne çıkan bir isim var, neredeyse B.Pitt'den daha fazla görüyoruz O'nu.. Viyana'lı aktör Christoph Waltz, çok iyi bir performans sergilediğini söyleyebilirim.. özellikle filmin başında..
Prison Break'teki T-Bag, Lost'taki Benjamin Linus tadında, sevdik bu kötü adamı da..

Tek dikkatimi çeken eksik; bir hata belki de, Hitler'in arkasındaki siyasi harita.. Yıl 1941 Türkiye'nin yerinde neden "Otmanien" yazıyor.. bilen varsa paylaşsın..

filmden öğrenilen; Almanlar elle "3" ü nasıl farklı gösterirmiş.. (baş, işaret ve orta parmak ile)

IMDB: http://www.imdb.com/title/tt0361748/

Benim Sofram Bu - I -



MUSTAFA KEMAL'DE BABA MEFHUMU


Diyarbakır'da Paşa kumandandı, ben de emir subayı idim.
Babam, Paşa'nın içtiğini duymuştu. Bir izinden dönerken bana:
- Bir damla bile içersen hakkımı helal etmem, dedi. Döndüm. Karargaha vardığım akşam, Mustafa Kemal Paşa yakın subaylarıyla sofrada oturmuş içiyordu. Bana da bir kadeh koydular.
Ben içer gibi yapıp vakit geçiriyordum. O vakit başyaveri olan Cevat Abbas (Gürer), usulca Paşa'ya eğildi:
- Paşam, dedi. Nesip içmiyor, atlatıyor. O vakit Mustafa Kemal Paşa bana döndü, kadehini kaldırdı:
- Nesip şerefine dedi.
Ben kıpkırmızı olmuştum.
Paşa sordu:
- Ne o bir mazeretin mi var?
- Paşam, diye cevap verdim. Sizin için canımı feda ederim. Yalnız buraya gelmeden babam bana içki içmemem için yemin ettirdi de tereddütüm odur.

Mustafa Kemal o vakit:
- Bırak kadehı öyleyse, dedi. Babanın emri benim emrimden üstündür. Seni takdir ettim. Babasına hayrı olmayanın kimseye hayrı olmaz ...

Mehmet Nesip Himalay
  • Niyazi Ahmet Banoglu, Nükte, Fıkra ve Çizgilerle Atatürk, İkinci Kitap, Istanbul 1954, s.38
  • Oğuz AKAY, Benim Sofram Bu, s.58

21 Ağu 2009

Hoşgeldin "Ramazan" (Eşseslicilik)



Süper Star

Beni bilenler bilirler genelde çok fazla konser insanı değilimdir. Özellikle koltuklara oturup sıkış tıkış hareket edemeden 2 saat boyunca oturmak çok da açmıyordu ve zevk alamıyordum konserlerden, ta ki dün kü Ajda Pekkan konserine kadar. Bugüne kadar bir çok şey yazıldı, çizildi. Yok işte çok estetik, yok şöyle böyle.. Valla maşallah!!.. (1946 Doğumlu) Çatlak ayakla çıktığı sahnede tam 2 saat kaldı ve muhteşem bir konser verdi "Süper Star". Kendimi şanslı hissediyorum, kendisini sahnede izlediğim için. Şarkıların hepsi adeta marş olmuş herkesin dilinde. Sahnede kaldığı süre yetmedi malesef bütün şarkılara ama bir o kadar daha kalsa sıkılmadan dinlerdim. Yıllar geçtikçe güzelleşiyor bu kadın muhteşem bir ses muhteşem bir fizikle Madonna ile kapışır valla, helal olsun demekten başka birşey söylemiyorum. Başlıkta kullandığım Süper Star'ı sonuna kadar hakediyor. Herkes Türkiye'nin yetiştirdiği en büyük yıldızlardan olan Ajda Pekkan'ı bir kere de olsa dinlesin. Gece'nin süprizi ise herkesi bir anda ayağa kaldıran Tarkan'dı, geceye renk kattı.

20 Ağu 2009

Aaa normal


Kuzey Amerika’da, özellikle 11 Eylül’den sonra, doğulu kişilere yönelik paranoya varmış. Yukarıda fotoğrafını gördüğünüz şarkıcı Şivan Perwer de, bu paranoya yüzünden, konser için gittiği Kanada’da polis tarafından kötü muameleye tutulmuş. Sorun büyük, kimse etnik kimliğinden ötürü farklı muameleye tutulmamalı, iyi ya da kötü.

Peki, sokakta anormal kılıkla dolaşıyorsan, seni gören insanların normal davranmasını nasıl beklersin?

Konunun aslı şekilsel değil. Değinmek istediğim “normallik” olgusu ve bu olgu çevresinde sosyal yaşam adaptasyonu. Eğer bir şeyi doğallığından ve asıl amacından sıyırıp, fark yaratmak için yapıyorsan, anormalleşiyorsan, farklı bakışla karşılaşmak olası ve hatta olağandır. Etki tepki meselesi. Tıpkı türban sorununda olduğu gibi?

Tıpkı plajda ayakkabı ile dolaşmak gibi ;)

19 Ağu 2009

Balık Pazarı ve Beşiktaş

Deniz kenarı değil dışardan baktığında apartmanların arasında kalmış bir yer öyle çok çekiciliği yok. Herkesin maç kadar zevk aldığı, maçtan önce teknik direktör, hakem bazen de yönetici olduğunu zannettiği, rakıların içildikçe sesin yükseldiği tezahüratların staddakinden fazla desibele ulaştığı yerdir Balık Pazarı. Artık daha da güzel belediyenin yaptığı yenilemeden sonra. Balıklar her zaman lezzetli, taptaze mezeler keza öyle ben kendimi evimde gibi hissediyorum. Her yer siyah&beyaz ne de olsa çok samimi bir ortam sonuçta her sene neredeyse aynı kişiler buna artı olarak yeni yetişen jenerasyon ve büyüklerimizle balık pazarı çok zevkli. İnönüdeki maçları iple çektiğim kadar, Balık Pazarı'nda tribünden arkadaşlarımla yaptığımız belki de birçok rakip taraftarın imrendiği Rakı&Balık ve Beşiktaş muhabbetlerini de iple çekiyorum. Geçen sene kırdığımız rakı içme rekorlarını, masaların üstüne çıkıp tezahürat yapmaları çok özledik. Bu sene ilk maç seyircisizdi gidemedik Balık Pazarı'na bir zevkimiz var hafta sonunda onuda elimizden aldılar ilk haftadan (Beşiktaş-Antalya küfürden dolayı seyircisiz maç). Şimdi de Ramazan girdi araya. Artık Eylül ayı son hafta Balık Pazarı'nda rakımızı içip tezahüratımızı yapıp maça gideceğiz. Balık pazarında Babalık, Ahtapot ve Hasbi tavsiye ettiğim balıkçılardır.

ps: fotoğraf maçlara beraber gittiğimiz Ali Temuçin'den (ç)alıntıdır.

Kısalırken Yaz Aşkları...


Artık kısalırken yazları "yaz aşkları"...
belki farklı bir anlam yüklenir gün batımları..

14 Ağu 2009

"Benim Sofram Bu!"


Atatürk hakkında pek çok kitap yazılmıştır, iyi ya da kötü.. Kendi Nutuk'u bir kenara, üzülerek söyleyelim O'nu en iyi anlatan kitap seçilen Lord Kinross'un biyografisi gayet takdire şayandır. Buna karşı H.C. Armstrong'un Türkiye'de bir zaman yasaklanan (Bozkurt - Grey Wolf) fakat Atatürk'ün merak edip bir gece sofrada tercüme ettirerek okutturduğu ne idüğü belirsiz kitaba gereken cevabını; "Bunun ithalini menetmekle hükümet hataya düşmüş. Adamcağız yaptığımız sefahati eksik yazmış, bu eksiklerini ben ikmal edeyim de kitaba müsaade edilsin ve memlekette okunsun!" diye latife ederek vermiştir.

İşte tam da bu kitabın üstüne Oğuz Akay'ın "Benim Sofram Bu" adlı kitabı elime geçti. Pasaj pasaj, Atatürk'ün, çoğu Cumhurbaşkanlığı döneminde, O'nun sofra hayatının genel bir portresini çizmiş.. Bizzat sofrasında bulunanların yayımlanmış anılarından bir derleme aslında. Bu derlemeden sebep, ben de özet bir yazı dizisi çıkarmaya çalışacağım..

"Atatürk'ün bu büyük sofrası; bir devrim, siyaset, kültür ve arkadaş sofrası olarak, Türk ve dünya tarihinde önemli bir yere sahiptir. Bu sofrayı tanımak ve tanıtmak, bir insan için gerçek ve onurlu bir görevdir. Bu nedenle, Atatürk'ün sofra hayatını; bu sofrada bulunanların ve bu sofra ortamına tanık olanların anlatımı ile ortaya koyan "Benim Sofram Bu!" adlı eserimi sunmaktan büyük onur ve mutluluk duymaktayım."
Ankara, 2006
Oğuz Akay

Parov Stelar


Marcus Füreder, Avusturya'lı dj.. son zamanlarda duyduğum - dinlediğim en farklı dj lerden.. Nisan 2006 Babylon ve Aralık 2007 Beyoğlu Hayal Kahvesi performanslarını kaçırmışız.. tam yakaladık dedik resmi sitesine müteakip.. 22 Eylül'e kadar beklerdik.. o da iptal edilmiş.. takipteyim..

eğlenceli ; Charleston Butterfly, Chambermaid Swing, Libella Swing
standart ; Lost In Amsterdam, Fleur De Lille

kelebek etkisi ; Homesick (club version) , War Inside

geçmişte benzer etki bırakan; "marble house"

13 Ağu 2009

Sen Alaçatı, Ege'ye Yakışan


Çok küçükken gitmişim.. annem hala Aya Yorgi plajı der Çeşme mevzu olunca.. şimdi görse tanıyamaz heralde.. son 5 senede inanılmaz bir gelişim ve arayış içersinde Çeşme.. Bodrum'a rakip, alternatif edilmenin derdinde kimi İstabullularca.. bundan en rahatsız kesimse tabii ki İzmirliler. Hoşnut değillermiş İstanbulluların istilasından.. nasıl hoşnut olsunlar ki; Marmaris, Antalya ve Bodrum'un durumu ortadayken.. Mikanos'a gidenlerden veya resimlerde gördüğüm kadarıyla Yunan Adaları'na çalan bir havası var Alaçatı Çeşme'nin.. İzmirlilere de bu yakışırdı.. Kıskanıyoruz sırf bu yüzden İzmir'i, tüm sayfiye ve yazlık mekanlara 1-2 saat uzaklıkta..

Alaçatı'nın sokaklarında gezerken ki o bakirliği, temiz insanları ve Ege'ye yakışan şirin mimarileri görmek büyük keyif.. dahası Ilıca, Aya Yorgi, Altınkum (Kum Beach).. sevdik - seviyoruz Çeşme'yi.. yaz kış ayırt etmeyebiliriz, sebebi Fahri'nin Yeri'nde yenilesi lezziz karidesi olabilir ya da Köşe Kahve'de bir yudumluk huzur.. belki de Elif Şafak'a rastlarsın..

Güzel şeyler hep uzak mıdır insana,
ya da uzaktaki güzel mi gelir hep?

Köşe Kahve (Alaçatı)

12 Ağu 2009

Rizespor Yeni Stadyumu ve Diğerleri


Valla ne yalan söyleyim sevindim böyle güzel bir stadyumun daha memleketlerimden biri olan (Baba:Artvin ,Anne Rize) Karadeniz'de yağmuru eksik olmayan yeşil Rize'ye yapılınca. Öncelikle dört bir tarafının eski stad gibi kapalı olması mantıklı, yılın her mevsimi yağış alan bir yer olmasından dolayı. Kapasite olarak 15.600 gayet yeterli. İnşallah evvel senelerdeki zemin problemini çözmüşlerdir. Hatırlarsınız sağnak yağışlarda drenajlar tıkanır, saha adeta batalık haline dönerdi. Ama, anlamadığım birşey var; nedense yeni stadyumlar genelde akp hükümetinin belediyelerinde oluyor. Antalyaspor, Avrupa 2016 ya katılırsak aday illerden biri olacak. Yıllardır bir stad yap(tırıl)madı hükümet, ya İzmir'e ne demeli? Türkiye'nin en büyük 3 şehrinden biri olan İzmirdeki stadlar içler acısı durumda. İstanbul'da Beşiktaş ve Galatasaray'ın stad mevzusu arap saçına dönmüş durumda, Galatasaray'ın ihalesi kaç kere iptal oldu ben bile hatırlamıyorum binbir türlü sebepler, Beşiktaş'ın stadı yok tarihi yapıymış işte yapılırsa efendim tarihi dokuyu bozar falan filan (Beşiktaş Stadı ile ilgili ayrı bir yazı yazacağım). Umarım bu dediklerim hepsi yanlış çıkar ve Türkiye'nin dört bir yanında hangi partinin ili diye ayırım olmadan stadlarımız yapılır ve Euro 2016 'da kendimizi ev sahibi ülke olarak görürüz. Son 2 çift lafım var Rizespor'un stadyumu bu akşam Fenerbahçe ile oynanacak maç ile açılacak, birşeyler okuyoruz umarım doğru değildir ve gerçekleşmez; stada Başbakan R.T.E.'nın adı koyulacakmış, ne yaptı ki onun adını koyacaklar(?), yuh derim başka bişey demem yazıklar olsun eğer öyle yapılırsa bekleyip göreceğiz.

10 Ağu 2009

Turkcell Süper Lig...Hiç Bitmesin..

2008 yazı sanki daha çabuk geçmişti. EURO 2008 falan derken bir anda kendimizi Ağustos ayında ve lig başlamış bulmuştuk. Bu yaz her ne hikmetse geçmek bilmedi transfer dedikoduları , daha imza atmadan forma giymeler sonra fikir değiştirip başka formayı öpmeler,yuvaya geri dönüşler parasız durumda milyon dolarlık transferler. Güzide gazetelerimizin gönlünden geçen yıldızlar fakat o yıldızların afasının bir ucundan bile geçmeyen bir Türkiye. Birde forma muhabbeti çıktı damalı, mor ve fosforlu sarılı bunlarla uğraşırken; Turkcell Süper Lig başladı, sabaha kadar süren spor programları artık, abartı, gece 23.00'da başlıyor sabaha karşı bitiyor bizzat test ettim dün gece :) , daha ilk haftadan hakem hataları, yabancı hakem değil ama en azından İtalyan görünümlü (diadora formalı) hakemler. Herkese iyi şanslar diliyorum. Kim gol kralı olur yazısı ligin ilerliyen haftalarında.

6 Ağu 2009

Sosyal Mecralarda Sosyalleşmek ( Twitter mı ? FriendFeed mi ? Keşmekeşi )

Dünyada neyse Türkiye'de de aynısı işliyor. Bizden ziyade yurtdışında fişekliyorlar bu siteleri ( özellikle basın – medya ) Bizimkilerde onlardan görüp “onlar haberlerinde kullanıyor bizde hemen yapalım” diye peşlerinden sürükleniyor ( taklitçi bizimkilerin alayı )

Malumunuz yaşı kemale eren Demi Moore ablamız dişçi koltuğuna oturup, dişsiz resimlerini Twitter'a koyarak tüm haber ajanslarına konu oldu. Bununla yetinmeyip ev içinde orasını burasını açıp resimlerini koydu. Gelen yorumlara takmadı bile !

Twitter mi ? FF mi ? derseniz; Twitter aldı başını gidiyor derim. FF bir Facebook olamadı, olamaz gibi de görünüyor. O kadar da şurada burada lanse edilmiyor zaten. Oysa Twitter Facebook'u bile geçebilir. Dünya medyasında sürekli haber konusu durumunda.

İş o kadar ileri boyuta taşındı ki artık tüm bu sitelerdeki üyelikler birbirine bağlanabiliyor. Yani Twitter a birşey yazdıysan anında Facebook ve FF sayfanda da ilişikli olarak çıkıyor. Yazını ( şu an ne yapıyorsun? kutusunu ) herkes anında bütün üyeliğin olan sitelerinde görebiliyor.

Özetle BOKU ÇIKTI diyebilirim, hepsine üyeliğim var ama tek bir satır yazmıyorum inadına ! ( sosyal mecralarda sosyalleşmeye karşıyım ! )

Facebook'un yeri ayrı başladık orda bi kere... ortalama seviyede götürüyoruz. Eş-dost mevcut zaten, tanımadığım adam yok o sebepten.

Ama okuyorum millet napıyor ne yazmış diye. Geyiğin had safhası diyebilirim nerdeyse... Hayatları PC ekranı karşısında geçen insanlar genelde bunlar. Günün her saati her dakikası bir yeni cümle, başlık, yorum mevcut.

DipNot: Erdil Yaşaroğlu hariç; çok kafa adam. Tatilini gün gün geyiğe alarak not düşüyor bu sayfalarda, o güzel mesela. Misal : "Eda Taşpınar denen ikoncan kişiyi gördüm bodrumda, hatun bronzlaşmamış resmen zenci olmuş" gibi notlar düşüyor adam. Keyifle takipçisiyim bu bağlamda.

5 Ağu 2009

Muhalefet Budur!



muhalefet budur!
muhalefet budur!
muhalefet budur!

on kere yüz kere daha yazarım

budur işte!


düğüm olmuş kravatlı, göbekli adamların laf cambazlığı

pozisyon koruma güdülü meslek edinmişlerin mesaisi

değildir muhalefet.

tekrar gösteriyorum;

muhalefet budur.

bunu idrak etsek, hayatımızın bir köşesine bu bilinci kazısak, insan olmayı, toplum bireyi olmayı beceririz belki. bu bilinç oluşsa her birimizde, konuşmaya, alkışlamaya ya da kızmaya hakkımız olur belki!

4 Ağu 2009

90'larda Kayıp Giden Pop Yıldızlar VOL :1

Benim için halen en güzel şarkılar 90'lardakilerdir.. Arabada, Ipod'umda her zaman 90'lar Türkçe pop şarkıları bulunur.. Pop müzik 90'lar öncesi Barış Manço, Sezen Aksu, Kayahan, Ajda Pekkan, Erol Evgin, Zerrin Özer, MFÖ ve birkaç kişinin egemenliğinde giderken birden sapsarı saçları farklı müziğiyle karşımıza abone şarkısıyla Yonca Evcimik. Yer yerinden oynamıştı sanki o zamana kadar müzik falan dinlenmemiş ve kıskandığımız yabancı müziklerin melodilerindeki şarkılar arka arkaya patlamaya başladı.. star adayları ,çok enteresan şarkılar, bir şarkıda patlayıp daha sonra sönüp giden star adayları.. çok farklıydı çok. Tarkan, Burak Kut, Mustafa Sandal, Kenan Doğulu, Serdar Ortaç, Levent Yüksel bugüne kadar gelen erkek pop sanatçılarından bazıları. Yonca Evcimik, Ayşegül Aldinç, Sertab Erener, Aşkın Nur Yengi, Yeşim Salkım, Emel bugünlere gelenler.Ya bir gece bir anda star olup daha sonra tarihin tozlu raflarında kalanlar? Buyrun buradan yakalım En kötüler - En Bombalar ve sizi şaşırtacak bu da mı albüm yaptı diyeceğiniz 90lar serüveni burada başlıyor ;

  • 90'lar--En Kötüler
Ozan-Hello Yeni Aşka


indir

http://www.youtube.com/watch?v=iMNiJ0bkNMg

*Listeyi yıllar geçti kimseye bırakmadı. 90lar furyasında böyle berbat olan şarkılarda vardı.

Emre Matraş-Haydi Çal Çal

indir

http://www.youtube.com/watch?v=yPmU8MeMxyU

*Matraş deri’nin o zaman genç veliahdıydı belki şu an ne kadar pişmandır bu şarkı için.

Barbaros Hayrettin-Ben Sizin Babanızım


indir

http://www.youtube.com/watch?v=krJGpF0_TrQ
*Yorum yapamıyorum ,bu tip bu tarz hiç gelmedi o saç ne ya.

Volkan-Anali Niyolay Ley


http://www.youtube.com/watch?v=0ApxxU7cSrw
*Ne biçim şarkıdır. Bendeniz’in sevgilisiydi o zamanlar onun torpilinden çıkmış abuk şarkıcı.

  • 90'lar--En Komikler

Bizim Çocuklar-Kobra

indir

http://www.youtube.com/watch?v=NkDczoOm0MY
*Yılların eskitemediği gırgır şarkı.Kızgın kumlardan serin sulara kobra.

Grup Vitamin-Zonta

indir

http://www.youtube.com/watch?v=iyAxOHLGA_w

*Komedi Rap diyince ilk alka gelen , Rahmetli Gökhan Semiz’den sonra ayrılan efsanevi Pop Grubu.

Ufuk Ercan-Ebabil


indir

http://www.youtube.com/watch?v=DaIJv02R4-s

*Vitaminden ayrıldıktan sonar kurulan grup. Şimdilerin torpilli köşe yazarı Ercan Saatçi ve o zamanlar en yakın arkadaşı Ufuk 90ların en üretken söz yazarı bestecisiydi.

  • 90lar--Albümü olmayana kız yok
Defne Samyeli-Sensiz Seninle

indir
http://www.youtube.com/watch?v=rnH2jc7Q_U8
*Şarkının Klibi değil ama bomba bir video büyük ihtimal Defne Samyeli'nin yakmak istediği görüntülerinin ilk sırasındadır.


*Tanımayanımız yok heralde o zaman Türkiye güzeli şimdilerin en iyi haber spikerlerinden. O'da şansını müzik sektöründe deneyenlerden.


Cem Özer-Sosyeten Uymaz


indir

*Bu kadar kötü ses. Ne işin var sen senin müzikle. Keşke hep Talk Show’unu yapmaya devam etseydin.bknz: http://www.youtube.com/watch?v=BPlxECOpCjY

Saygılar Sevgiler 90lar devam edecek…